Sevgi... Çok beklemiştim bu duygu için. Merak etmiştim, istemiştim. Birini sevmek, sevilmek için çok heveslenmiştim. Sevdiğim kişiyle huzur dolu dakikalar geçirebilmek için, çok beklemiştim. Aynı zamanda korkularım olmuştu. Kısıtlanmaktan hiç hoşlanmayan biri olarak, çevrede gördüğüm ilişkiler gözümü korkutmuştu. Hayallerime ortak olmayan biri olacak diye çok korkmuştum, çünkü sevgi hayat demekti. Bir ömür, bir yaşam demekti.
Sevgi, özeldi.
Bir ilişkiyi yürütmek kolay değildi, bunu biliyordum. Anlayışlı olmak, birbirini alttan almak, her konuda yardımcı olmak ve sabretmek gibi eylemler ayrı ayrı olunca belki basit görünsede bir ilişkinin temeli olmalıydı. İki kişi kocaman bir kalp olmalıydı, bir bütün olunca zor gibi görünüyordu aslında. Meğerse insan sevince, hepsi kolay oluyormuş. İnsan sevince, bunlar da gözüne hoş geliyormuş.
Bunu, Cihangir'i sevince öğrenmiştim.
Şanslıydım. Sevdiğim adam anlayışlı ve tam hayallerimdeki gibi biriydi. Beni sevip sevmediğini bilmiyordum ama ben onu sevmeye devam edecektim, çünkü o benim hayallerimin de hayatımın da en özel detayı olmuştu. Elbette beni sevmesini isterdim, ama kimse kimseyi bunun için zorlayamazdı. Tek isteğim, onu bir başkasıyla görmek zorunda kalmamaktı. Çünkü kalbim bu kadarını kaldıramayacak kadar sevgi doluydu.
Her günüm gibi, bugün de uykusuzdum ve okulun önünde beklediğim kişi Cihangir, kalbimin sahibiydi. Günlerden çarşambaydı ve finallerin ilk üç gününü geride bırakmıştık. Günde iki sınav olduğu yetmiyormuş gibi bir de hepsi ayrı zorluyordu. Gökçe ve ben birlikte çalışıp ikimiz de iki üç saatlik uykularla idare etmeye çalışıyorduk ama yalnız da değildik. Cihangirler de öyleydi ama biz kadar abartmıyorlardı bu durumu. Bize göre çok daha dinç oldukları kesindi. Hele Gökçe, uykuya aşık biri olarak bayılma noktasına geliyor her boş vaktini kaçamak uykularla değerlendiriyordu.
Oturduğum bankta gözlerim yavaşça kapanırken omzumda hissettiğim elle irkildim. Başımı o tarafa çevirdiğimde ise Cihangir olduğunu görünce gülümseyerek ayağa kalktım. Benim aksime Cihangir, kaşları çatılı bir şekilde yüzüme bakıyordu. Huysuzca, "Ayakta uyuyorsun resmen Esila." dediğinde başımı iki yana sallarken derin bir nefes aldım. "Uyumuyordum, iyiyim ben." dediğimde, kaşları olabildiğince daha da çatıldı. Bana inanmadığını belli ederek alayla, "Tabii." diye mırıldandıktan hemen sonra gözlerini kaçırdı. Belli etmemeye çalışıyordu ama sinirleniyordu bu halime. Öyle ya, benim de yapabilecek bir şeyim yoktu. Keyiften bu halde değildim sonuçta.
Cihangir'in bu haline kıkırdayıp, "Kızma bana." dediğimde bana ters bir bakış attı. Aksi bir sesle "Kızarım tabii. Resmen Gökçe'yle birlikte kendinize işkence ediyorsunuz." dediğinde, gözlerimi ondan kaçırdım. "Hadi gidelim artık." derken, gülmeme engel olamıyordum. Cihangir de daha fazla üstelemedi. İkimiz birlikte arabaya doğru ilerledik ve Cihangir'in güzel arabasına yerleştik. Bugün, Cihangir'in o bahsettiği yere gitme vaktiydi.
Cihangir yine ciddiyete bürünüp yola odaklanırken ben de kaçamak gözlerle onu izledim. Bir kere görmüştüm ya o halini, şimdi baktıkça bakasım geliyordu. Kusursuzdu. Cihangir'le uzun bir yolculuğa çıkıp saatlerce onu izlemek o kadar isterdim ki...
Belki... Belki bir gün olurdu. Belki, hayaller gerçek olurdu.
İnsan kendi yapacağı hayal için her şeyini feda edebilir, çok uğraş verebilirdi; ama bu hayale başkası ekleniyorsa, hatta hayal bizzat o oluyorsa yapacak pek bir şeyi kalmıyordu.
Cihangir bir eli direksiyondayken açmış olduğu ısıtıcıyı biraz kıstı. "Çok sıcak oldu değil mi?" diye sorar gibi mırıldandığında, "Evet." diyerek onayladım. Bana yandan kısa bir bakış atıp gülümsedikten sonra tekrar yola odaklandığı sırada "Sınavın nasıl geçti?" diye sorunca istemsizce derin bir iç çektim. "Sabahki güzeldi ama öğleden sonra olan çok da iyi değildi." dediğimde sesindeki o çaresizlik kendini fazlasıyla belli ediyordu. Cihangir de bunu anlamış gibi, "Güzeldir o, eminim ben." dedikten sonra, güldü. "Hem, bir tanecik dersten kalsan fena mı olur, yazın da burada olursunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ ADIMLAR
RomanceDümdüz, simsiyah bir yol. Sonu görünmüyor, hatta bir adım sonrası dahi yok. Zifiri karanlık, her şey belirsiz... Ne yapmalıydı bu durumda? Bu yola birinin ışık tutmasını mı bekleyecekti? Asla. Başkasının ışığına muhtaç olmaktansa, kendi ışığını oluş...