Sevgi neydi? Sevgi emekti...
Sevgi; umuttu, heyecandı, mutluluktu, korkuydu. Sevgi; bir binanın temeli, hayatın ince çizgisiydi.
Sevgi; kalpti. Sevgi insandı. Sevgi, bizdik.
Kalbimde bir sürü çiçek vardı, hepsi birbirinden farklı ve güzeldi. Her birinin anlamı farklıydı; biri ailem için açmıştı, bir diğeri arkadaşlık ve niceleri... Yalnız, farklı olanlar vardı. Mesela, aşk. Evet, aşkı bekleyen çiçeğim henüz açmamıştı. O bir goncaydı, belki de beni en heyecanlandıran çiçeğimdi. Rengi hepsinden farklı, ışıltısı hepsinden fazlaydı. Henüz küçücük bir goncayken bile güzeldi, kim bilir açınca nasıl olurdu... Şimdilik bekliyordu, can suyunu, yani kalbimin sahibini.
Aşık olacağım adamı.
Sevdiklerine asla karşı koyamayan bir yapım vardı, çok bağlanırdım ve hiç olmadığım kadar utanırdım. Lisede birinden hoşlanmıştım, gelip geçen bu olaydan kendime ders çıkarmıştım ve bir şeyler öğrenmiştim. Mesela aşkta gurur olmadığını biliyordum, sevginin cesaret istediğini biliyordum. Çekingen yapım bana biraz engel olsa da bu yolda, karşımdaki insanın bana sevgiyle gelmesiyle ben daha büyük adımlar atacağıma emindim.
Sevmek istiyordum, delilircesine sevmek...
En doğru insanı, en doğru şekilde.
Telefonumdan yükselen müzik sesi kesilince kendime gelerek düşüncelerimden sıyrıldım. Yaptığım kurabiyeleri fırına koyarken kendi kendime gülüp, "Çok güzel olun tamam mı?" diye fısıldayıp, fırının kapağını kapattım. Telefonumdan bir sonraki şarkının sesi yükseldiği zaman buna bir son verip, salona geçtim ve cama ilerledim. O sırada Misi'nin kapalı olan balkon kapısına odaklanmış bir şekilde baktığını fark edince duraksadım ve aniden kapıya bir pati vurup koşarak uzaklaştığında, tekrar kapıya baktım. Kapıda hiçbir şey yoktu ve kapalıydı. Bir süre düz bir şekilde oraya baksam da sonra kendi kendime güldüm. Kedileri anlamak mümkün müydü zaten? Misi yokken telefondan en çok vaktimi kedi videosu izleyerek geçiyordum hatta ablamla günde en az yirmi tane kedi gönderisini birbirimize yolluyorduk ve çok garip videolar çıkıyordu karşımıza ama canlı olarak böyle ilginç olaylara şahit olmaya henüz alışamamıştım.
Misi'yi kendi haline bırakıp tekrar dışarıya baktığımda güneş batıyordu. Gökçe öğleden sonra derse gitmiş, oradan da çarşıya gideceğini söylemişti. Ablası hamileydi ve doğumuna da yalnızca bir ay kalmıştı, bu yüzden çocuklar için alışverişe çıkamıyordu ve Gökçe haftasonu gideceğimiz için bir sürpriz yaparak bunu halletmek istemişti. Bu yüzden de hala yoktu. Ama bir şey itiraf etmem gerekirse camda beklediğim o değildi, Cihangir'di.
Onu giderken gördükten sonra, üzülmüştüm. Bana o kadar yardımcı olduktan sonra onu masada bırakıp gitmemin de yanlış olduğunu düşünmüştüm. Belki de değildi ve basit bir şeydi ama benim içim rahat etmiyordu. Saatler geçmesine rağmen aklımdan çıkmamış, eve gelene kadar zor dayanmıştım. Onunla konuşmak istiyordum ama bir bahaneye ihtiyaç duyduğum için de, kendimi mutfağa atmıştım.
Kurabiyeler birazdan olacaktı da, bu adam hala ortalıkta yoktu!
Derin bir nefes alırken saate baktım. Beş dakika sonra fırından çıkarmam gereken kurabiyeler vardı ve onları sıcak sıcak götürmek istediğim kesindi. İşin tuhaf tarafı evde Mert ya da Çağatay da yoktu, acaba hep birlikte bir yere mi gitmişlerdi? Eğer öyleyse kurabiyeleri boşuna yapmış olabilirdim çünkü gerçekten saatlerdir tek beklediğim şey tam olarak buydu.
Dakikalar birbirini kovalarken camdan ayrılacağım sırada sokakta yaklaşan birini görünce duraksadım. Heyecanla daha dikkatli baktığımda Cihangir olduğunu görünce mutlulukla güldüm. Hızla mutfağa gidip tepsiyi fırından çıkarırken onu tezgaha bıraktım ve dolaptan bir tabak çıkardım. Onları tabağa koymadan önce apartmandan gelen adım seslerini duyunca kapıya ilerledim ve delikten baktığımda Cihangir'in doğruca eve gittiğini gördüm. Sırıtarak tekrar mutfağa döndüğümde tabağa üç kişiyi hesap ederek fazlaca kurabiye koyup kapıya ilerledim. Aynadan kendime baktıp saçlarımı düzelttikten sonra anahtarımı ve telefonumu cebime alıp evden çıktım ve ben de doğruca üst kata ilerledim. Basamaklardan çıktıkça heyecanlandığımı hissediyordum. Üst kat daha mı sıcaktı, ne?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ ADIMLAR
RomanceDümdüz, simsiyah bir yol. Sonu görünmüyor, hatta bir adım sonrası dahi yok. Zifiri karanlık, her şey belirsiz... Ne yapmalıydı bu durumda? Bu yola birinin ışık tutmasını mı bekleyecekti? Asla. Başkasının ışığına muhtaç olmaktansa, kendi ışığını oluş...