24. BÖLÜM: YANGIN

166 23 43
                                    

Hayat ve hayattaki var olan her şey... Hem bizde, hem içimizde, hem yaşamımızda kendini fark ettiriyordu. Her bir olgu, her bir sebep; benzerdi.

İnce bir ip gibi karışmıştı hayatım. Açmaya çalıştıkça batırmış, çözmeye çalıştıkça karıştırmıştım. Sonunda öyle bir düğüm olmuştu ki sanki yapacak hiçbir şeyim kalmamıştı.

Öylece, kalakalmıştım.

Sanıyorum ki birkaç saniyemi almıştı abimin karşısına geçmem. Sevdiğimin elini hala belimde hissederken kendini bana umutturmuyordu. Yanımdaydı, hatta benden öne geçmemek için zor duruyor gibiydi. Dimdik duruyordu abimin karşısında ve her şeyi anlatmak için de hazır gibiydi. Ben gözlerimi abimden alamıyor olsamda, onu hissediyordum.

"Esila!" dedi abim, kaçıncıya tekrar ettiğini bilmediğim bir anda. Sesi yüksek değildi fakat arkasındaki hiddeti hissetmek mümkündü. Titreyen sesimle "Abi," diye mırıldandığımda devam edemedim, devam edecek bir şey bulamadım. Abimin ise kaşları havalandı zira dakikalardır benim konuşmamı beklerken yalnızca tek bir kelam edebilmiştim. Haklıydı.

Cihangir bu durumdan hoşnut olmadığını gösterircesine önüme geçerken yandan bakışları bir uyarı gibiydi. Kendime gelmemi istiyordu, böyle yapmam onu üzüyordu. Sabırla, "Yakup abi çardağa geçip sakin sakin konuşsak daha iyi olur." dediğinde abimin gözleri kısıldı. Yüzü alaylı bir ifadeye bürünürken sesini de o tona sokması zor değildi. "Seninle ne konuşacağım ben ulan?" derken, keyiften yoksun bir şekilde güldü ve gözleri beni buldu. "Kardeşimle konuşmak istiyorum ben. Varsa bir şey; söyle, dediğim kardeşim konuşsun istiyorum! Seni sorduğumda üstüne basa basa komşum diyen kardeşim yeniden anlatsın istiyorum!"

Derin bir nefes aldım. Gözlerim istemsizce dolarken başımı hafifçe ilki yana sallayabildim sadece. Abim bunun için kızacak biri olsa, bana zamanında sormazdı. Kızdığı nokta, sorduğu ve öğrenmek için ısrar ettiği halde bilmiyor oluşuydu. Ama beni de anlamalıydı. Hem o zamanlar kesin bir şey yoktu hem de ben, abisine bunu açık açık söyleyebilecek birisi değildim. Bu suçluluk duygusu değildi, bu mutluluğumu ve hayatımı en güzel şekilde etkileyecek kararımın tatlı çekingenliğiydi.

Abimin gözleri üzerimdeyken Cihangir'in elini, elimde hissettim. Sıkıca sarıldım ellerine, göz göze geldiğimizde kahvelerindeki o hisse tutundum. Yanındayım, diyordu. Sevdiğim, bizim için bana güç veriyordu.

Gözlerimi tekrar abime çevirirken "Konuşalım abi." dediğimde aynı şekilde tekrar güldü ama bu sefer başını da onaylayarak salladı. Bakışları Cihangir'le kenetlenmiş ellerimize kayarken, devam etti. "Tamam," dedi sakin görünen hiddetiyle. Hızlı adımlarla çardağa ilerlediğinde biz geride kalmıştık. Cihangir'le birbirimize baktığımızda bana minik bir tebessüm sundu sevdiğim, tüm kalbini yüzüne yansıtır gibi ulaştı bana. Ondan cesaret aldım, ona tutundum. Sevgimi hatırlattım, kalbim gözlerimin önündeyken.

Cihangir'le aynı anda bir adım attığımızda bu onun dikkatini çekmiş miydi bilmiyorum ama benim yüzümde minik bir tebessüme yer vermişti. Aynı hayata bir adım attıktan sonra bunu açıklarken de aynı adımlarda ilerliyorduk. Minik bir iç çekişle ilerlemeye devam ettiğimiz sırada çok da uzakta olmadığımız çardağa ulaştık. Abimin karşısına geçip oturduğumuzda bize dikkatle bakan gözlerde hangi duygunun olduğunu bilmiyordum. Yine de söze girdim, "Abi, ne için kızdığını biliyorum." derken derin bir nefes aldım. Sevdiğimin elleri sıklaşırken varlığı benim için öyle büyük bir şanstı ki, bunun değerini bilerek devam ettim.

"Bu şekilde öğrenmeni istemezdim. Sana gelip kendim anlatmak isterdim ama olmadı." dediğimde, "Az önce söylemeyelim diye ısrar ederken mi istiyordun?" diyerek araya giren abim duraksamamı sağladı. Yine de sabrettim. Ben yükselirsem Cihangir de etkilenirdi ve işin çıkmazlara girmesini asla istemezdim. Üstelik abime de hak veriyordum, az önce Cihangir'le bu konuyu konuşurken yakalamıştı bizi ama sebepler farklıydı.

SONSUZ ADIMLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin