31. BÖLÜM: DİLHUN

145 19 48
                                    

Yarını bilmeden yaşıyorduk.

Evlilik kararı alınmıştı, günü belliydi ve her şey hazırdı. Birbirine geç kalmak istemeyen iki bağlı kalp vardı. Biri vatan görevinde bu zamanın gelmesini bekliyordu, diğeri ise hayatına devam etmeye çalışırken sevdiğini bekliyordu.

Hayat devam ediyordu. Her şeyin bir garantisi varmış gibi.

Egemen yok.

İrtibat kesildi.

Onu alacağımız yerde yoktu.

Sonrası var mıydı bu cümlelerin? Her nokta yeni bir başlangıçtı belki ama virgülde kalmıştık biz. Nefesimiz oraya kadar yetmişti zira devamına adım atamıyorduk. Eksikken, devam edemiyorduk.

Sevdiğim... Derin nefesler alıp verirken yetmiyordu ona. Dolan gözlerime engel olamıyordum ben. Bu... Kesinlikle beklediğimiz bir şey değildi. Egemen abi, bugün gelmeliydi. Evlenecekti. İlayda onu almaya geldiğimizi düşünüyor, bekliyordu.

Egemen abi, yoktu.

Bir tim görmüştük, araca binen. Gitmişlerdi de, meğerse Egemen abi için hazırlanmıştı hepsi. Biz bakmıştık öylece arkalarından ama anlamıyorduk hiçbir şeyi belki de. Ruhumuz çekilmiş gibiydi. Komutan yeniden seslendi o sırada. "Cihangir, oğlum-" dediğinde sevdiğim "Nerede?" diyerek kesti sözünü. Bilinçli olduğunu sanmıyordum, gözleri doluydu ama tutuyordu kendini. Komutan da anlayışla karşıladı onu. Tekrar içeriye geçmeyi teklif edecek gibi gözleri arkasına kaydı ama duraksadı sonra. Acıyla kasılan bir kalbin sabrının olmadığını gördü belki de. Derin bir nefes aldı. "Egemen gizli bir göreve gitti. Ben hariç kimse bilmiyordu, herkes onu izinde sanıyordu. Görev esnasında tehlikeli olduğu için iletişim kuramadık ama dün konuştuğumuzda her şey yolundaydı. Ne olduysa bugün oldu, arıyoruz." dediğinde gözlerimden bir damla yaş aktı.

Cihangir'in de dudakları titredi. Çenesi kasıldı, ısrarla tuttu yaşlarını. Kısık sesiyle, "Onların elinde?" dediğinde komutan buna cevap vermedi ama biliyorduk. Sadece, "Onu bulacağız." dedi. Dedi ama, bize yetmiyordu bu sözler. Göz yaşlarım hazırlanırken içimdeki korkuyla başa çıkamıyordum. Başını iki yana salladı Cihangir. Arkasını döndü, ellerini saçlarından geçirdi. "Abim yok, kayıp..." derken yeniden döndü ve komutana baktı. "Nereye gitmişti? Yalnız mıydı? Nasıl kesilir irtibat? Neden gitmişti?"

Komutan, "Bilmen gereken kadarını biliyorsun evlat, fazlasını öğrenmenin sana bir yararı olmayacak." dediğinde Cihangir'in yanağına bir damla yaş daha süzüldü. "Ne zaman gelecek abim? İki hafta sonra düğünü var, eşi olacak kadın onu bekliyor evinde." dediğinde kendimi tutamadım, bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan ama beni duyan olmadı. Komutan, "Bilmiyorum. Bilmiyorum ama bulacağız." dedikten sonra, bir asker geldi. Onu çağırdı ve komutan gitmeden önce, Cihangir'e sarıldı.

Sonra, orada yalnız kaldık sevdiğimle. Arabaya yaklaştı, lastiğe hırsla vurdu. Korkuyla gittim yanına. Zorla önüne geçerek ellerini tutarken "Cihangir," diye fısıldadığımda dağılmış gözlerini bana çevirdi. Gözlerinden damlalar yavaş yavaş akarken "En mutlu günlerini yaşaması gerekiyordu. İlayda'nın yanında olması gerekiyordu. Şimdi... Yaşıyor mu, onu bile bilmiyoruz. İşkence çekiyor mu, nerede?" dediğinde, hıçkırdım yeniden. Çaresizce baktı bana sevdiğim. "Esila, ben İlayda'ya ne diyeceğim?"

Bir cevabım yoktu.

Ellerim Cihangir'in yüzünü bulurken yaşları sildim usulca. "Güçlü dur, Egemen abi geldiğinde sana çok kızar." dediğimde ağzımdan çıkan cümlelere engel olamıyordum. Umut... Vardı. Egemen abinin geleceğine inanıyordum. Arkadaşları gitmişti, onu bulmadan gelmezlerdi değil mi?

SONSUZ ADIMLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin