14. BÖLÜM: ÇERÇEVE İÇİ ANILAR

216 48 85
                                    

Mutluluklar paylaştıkça çoğalır, hüzünler paylaştıkça azalır; eğer paylaştığınız insanlar, doğru insanlarsa.

Biz, doğru insanlarla bir aradaydık. Mutluluğumuzu arttırıyor, hatta birini çok mutlu etmek için birlikte çaba sarf ediyorduk. Birlikteydik. Güçlüydük.

Gözlerim yanımda duran Cihangir'e dönmemek için ekstra bir çaba sarf ederken, bir yandan da saf saf gülmemek için zor duruyordum. Kurabiye yapmak için mutfağa girdikten on dakika sonra kapı çalmıştı ve yardım etmek için Cihangir gelmişti. Gökçe ve Çağatay ise pastayı almaya gitmişlerdi ve Mert'i de nerede olduğunu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Yani, evde sadece biz vardık. Ben ve o.

Gerekli malzemeleri birleştirmeye devam ettiğim sırada Cihangir de hemen yanımda tezgaha yaslanmıştı ve kollarını göğsünde bağlamıştı. Yakınlığının beni heyecanlandırdığı yetmiyormuş gibi, duruşu da buna ayrı bir zorluk katıyordu. Üstelik, gözleri de üzerimdeydi.

Ona yandan bir bakış atıp önüme gelen bir saç tutamını elimin tersiyle geriye itmeye çalıştım ama başarılı olamadım. Saçımın sol tarafında bir perçem vardı ama artık eskisi kadar uzun değildi, fazla belli olmuyordu. Yalnızca saçlarım dalgalı olduğu için uzun kısma göre biraz daha kıvrık oluyordu ve saçımı bağlasam bile bazen kaçıyordu. Yani, şimdi de olduğu gibi. Sabırlı olmak adına derin bir nefes alacağım sırada Cihangir'in bana yaklaşan elini gördüm ve istemsizce nefesimi tuttum. Eli yaklaştı ve o bir tutam saçı, kulağımın arkasına sıkıştırdı.

Nefesime olduğu gibi hareketlerim de duraksadı. Şaşkınlıkla Cihangir'e baktığımda bana minik bir gülümseme yollayıp, "Madem yapacağım bir şey yok, böyle yardım ederim ben de." dediğinde kıkırdadım. Yanaklarımın sıcaklığını hissediyor olsamda, "Teşekkür ederim." diye mırıldanıp, gözlerimi ondan kaçırdım ve kurabiye hamurunu yapmak için önüme döndüm. Cihangir ise, kollarını tekrar bağladı ve eski haline geri döndü.

Öyle ya, arkadaki masaya oturup saatlerce bu halini izleyebilirdim.

Tüm malzemeleri koyduktan sonra una bakındım ama kaldırdığımı fark edince kaşlarım çatıldı. Zaten bana bakan Cihangir bu değişimimi anında fark ederek, "Bir şey mi lazımdı?" diye sorduğunda başımı sallayarak onayladım. Sakince "Masanın üzerinde un kabı var, verir misin onu?" dediğimde Cihangir doğruldu ve masaya uzandı. Eline aldığı un kabını tezgaha bırakırken, "Ne kadar lazım?" diye sorduğunda köşedeki bardağı gösterdim. "O bardağın tamamı."

Cihangir dediğimi yaparak bardağı doldurduktan sonra karışımın üzerine döktü. Bunu bile ciddiyetle yapması gülmeme sebep olduğunda tezgaha bakan eğik başını kaldırmadan, havalanan kaşlarıyla bana alttan bir bakış attı. O ifadesine kocaman bir gülümseyle baktığımda aslında yapmak istediğim yüzünü iki yandan tutup, sevmekti.

Belki biraz da öpmek. Yanaklarından.

Cihangir her şeyden habersiz "Komik bir şey mi var hanımefendi?" dediğinde olabildiğince ciddiyete bürünmeye çalıştım. Boğazımı hafifçe temizleyerek "Asla, işinizde gayet başarılısınız bayım." dediğimde Cihangir gülerek unu yerine bıraktı ve bardağı da yerine bıraktı. Ardından tekrardan aynı şekilde tezgaha yaslanırken, "Eh, öyle derler genelde." dediğinde kıkırdadım. Pek mütevaziydi kendisi.

Sonunda hamur hazır olduğunda kısa bir sürede şekillendirdim. Ellerim hala yağlı olduğu için Cihangir'e "Fırındaki tepsiyi çıkarıp diğerini koyar mısın?" diye sorduğumda, cevap vermeden fırına ilerledi. Kenarda duran bezi eline alıp fırını açtı ve sıcak hava dalgasından yüzünü buruşturup kaçtıktan sonra, tepsiyi çıkardı. Onu masaya bırakıp yenisini alıp aynı yerine koydu ve bana yandan bir bakış attı. "Yaptım."

SONSUZ ADIMLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin