Bile bile ateşe gitmek çoğu zaman yaptığımız bir şeydi. Kimisi tercihimiz olurken, kimisinde ellerimiz bağlanıyordu. Çaresizlik ve getirdiği vicdan muhasebesi...
Ateşe düşmeden, alevi hissetmekti.
Sokakta gördüğüm boşluk beni apartmana geri itemedi. Hissettiğim ince yağmur damlaları soğuk havayı bedenime sararken durmadım, zira Cihangir'in boşluğuyla dolduğum eve bu kadar kolay dönmek istemedim. Yapamazdım da zaten, adımlarım benden bağımsız ilerliyordu; olmasını dilediğim ve ulaşabileceğim tek yere.
Sahile...
Ne gecenin karanlığı zincirledi ilerleyen adımlarımı, ne soğuk, ne de korkum. Kalbimde hissettiğim duygular o kadar yoğundu ki yalnızca içimden geleni yaptım ve sonunda sahile ulaştığımda onu gördüm. Bir ağacın altında, denize bakarken.
Adımlarım biraz daha hızlanırken artık koşuyordum. Sesimi duyan Cihangir başını yavaşça bana çevirdiğinde sokak lambasından yansıyan ışıkla çatışan kaşlarını gördüm. Beni fark ettiği anda kıpırdandı ama kalkmasına müsaade etmeden ona ulaştığımda yere de eğilmiştim. Ellerim kolunu bulurken "Özür dilerim." dedim. "Özür dilerim ama söyleyemedim."
Telaşlı sesim, bilinçsiz hareketlerim... Hepsinin bir bir farkına vardığımda yalnız değildim. Cihangir de fark etmişti. Benim söylediklerimi umursamadan "Ne işin var burada?" dediği sırada gözleri hafif ıslanan saçlarımda ve ince tişörtümün ıslanan noktalarına kaydı.
Umursamadım, buraya gelirken yağmur da engel olamamıştı bana. Israrla "Cihangir, konuşalım lütfen." dediğimde gözlerime dikkatle baktı. "Titriyorsun, Esila." dedi sakince. Sesinin sert olmaması içimdeki umutları yeşertirken Cihangir derin bir nefes aldı ve üzerindeki ceketi çıkardığında onu izledim. Benim şaşkın ve telaşlı halimden gelen duraksamamı fırsat bilip çıkardığı ceketiyle bedenimi sardığında kendime henüz geliyordum.
Cihangir'in geriye yaslanmasıyla başımı hafifçe iki yana salladım ve ceketi üzerimden almak için bir hamlede bulundum ama beni engelledi. Fermuar yerinden tutup geriye açılmasını engellerken, "Kalsın, çıkarma." dediğinde "Hayır, sen üşüyeceksin. Lütfen saçmalama da giy şunu." diyerek hızla itiraz ettim.
Başını sabırla yana eğdi Cihangir. "Kalsın Esila." diyerek yinelediğinde ona biraz daha yaklaştım. "Cihangir, senden bir şey saklamak hiç istemiyordum. Gerçekten istemedim ama söyleyemezdim ki! Hem aralarında net bir şey yoktu, yani ben sadece birbirlerini sevdiklerini biliyordum. Onu da benim söylemem hoş olmazdı." dediğimde Cihangir gözlerini benden aldı ve denize döndü. Bir süre bekledim. Yağmur damlaları son bulurken, biz sadece sustuk.
Yalnızdık, konuşmamız lazımdı ama bir şeyleri hala sindirebilmiş değildik.
"Çok mu kızgınsın? "diye sordum bu sefer de. Cihangir bana sakince bakıp başını ağaca yasladığında "Sana değil." dedi. Sesi öylesine huzur veriyordu ki bana, onunla acıyan kalbim bile şifasını buluyordu sanki.
Derin bir nefesi alan, bu sefer bendim. Gerginlikle dudaklarımı nemlendirdiğim sırada Cihangir, "Yine de söylemeni isterdim." dediğinde gözlerimin dolduğunu hissettim. "Söylemek isterdim," dedim. Ben devamını yinelemedim ama Cihangir anladı ve "Biliyorum." dedi. En azından beni anlıyordu, hem de her şeye rağmen.
Nemli toprağa rağmen Cihangir'in yanına oturduğumda yavaşça yutkundum. Özenle seçmem gereken kelimeler vardı ama aklımdakini de gizleyemezdim. Kendimden emin bir şekilde, "Onlara da kızma. Sevmek kötü değil, biliyorsun." dediğimde bana bakmadı. "Bunun için kızmıyorum." dedi sadece ama sesindeki o tını bir çok şeyi ifade ediyordu. Çok yeni öğrenmişti, biraz kabullenmesi gerekiyordu ve bunun için de zamana ihtiyacı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ ADIMLAR
RomanceDümdüz, simsiyah bir yol. Sonu görünmüyor, hatta bir adım sonrası dahi yok. Zifiri karanlık, her şey belirsiz... Ne yapmalıydı bu durumda? Bu yola birinin ışık tutmasını mı bekleyecekti? Asla. Başkasının ışığına muhtaç olmaktansa, kendi ışığını oluş...