Zaman... Sırrım olur musun benim? Hissettiğim şeyleri derinlerinde tutar mısın? Sevgimi, umutlarımı saniyelerine sığdırabilir misin? Hüznümü gizler misin, benden ve çevremdekilerden?
Ben duygularımdan kaçarken, asılsız umutlarıma bir darbe gelmeden önce... Sen tutar mısın beni?
Odama çekilmiş, gecenin zifiri karanlığına hapsolmuşken bunu değerlendiren ben değil; kedilerimdi. Kendilerini uykuya bırakmışlardı, huzurlu bir uyku çektikleri belli oluyordu. Ben ise, özlem bulduğum seste uykusuzluğuma rağmen huzuru daha çok hissediyordum. Fark ediyordum yavaş yavaş, hayat gösteriyordu. Uyku, insanın ayakta kalması için en önemli şeylerden biriydi ve ben, Cihangir'i uykumun önüne alacak kadar sevmiştim.
O sırada telefonun ucundan yine bir ses yükseldi. Cihangir, "Takım elbise giymem pek hoşuna gitmedi sanırım?" dediğinde içimdeki o huzursuz dürtü yeniden can buldu. Cihangir'i şık bir takım elbisenin içinde düşünmek ve... Ve benim onu göremeyecek olmam, hiç hoşuma giden bir durum değildi! Hoş, ben de bunu söyleyebilecek bir durumda değildim. Arkadaşı için İstanbul'a gidiyorsa bu yakın olduğu birisi demekti ve en doğalı da, onları giymekti.
Sabırlı olmaya çalışarak, "Yok, neden hoşuma gitmesin?" diye mırıldanırken yatakta diğer tarafa döndüm. Yumuşacık yorganımın içinde olmak mayışmamı sağlarken telefondan gelen gülme sesi, en güzel ayrıntıyıdı. Onun o pürüzsüz sesiyle ben odamdan derin bir iç çektim. Cihangir, "Gizem'e söyledin mi?" diye sorduğunda kısa bir an duraksayıp ardından hafifçe gülümsedim. Biraz oyundan zarar gelmeyeceğini düşünerek, "Neyi?" dediğimde, Cihangir de beklemeden cevapladı. "Bizi."
Biz.
Sadece bu kelime bile içimdeki kelebeklerin uçuşmasını sağlarken, bunu sevdiğimden duymak benim kalbimi fazlasıyla zorluyordu. Ne güzel olmuştuk, biz. Ne çok sevmiştim ben, bizi.
Derin bir nefes alırken hafifçe gülümsedim. Ciddiyetle, "Bizi mi?" derken, gülmemeye çalışarak "Ne söyleyebilirim ki?" diyerek devam ettiğimde bir süre ses gelmedi. Gülmemek için birbine bastırdığım dudaklarımla kendimi zor tutarken, Cihangir'in "Ne mi söyleyebilirsin?" diye dümdüz bir şekilde konuşmasıyla kıkırdadım. Cihangir de yaptığımı, ben gülünce fark etmişti. Keyifli bir sesle, "Sen gül şimdi, ben gelince bizi çok güzel göstereceğim ama." dediğinde gülüşüm duraksadı. Kaşlarım tedirginlikle havalanırken, "Şaka yapmıştım oysa." dediğimde, bu sefer gülen Cihangir'di. Kararlı bir şekilde, "Yok yok, belli ki sen anlamamışsın tam olarak. Ben, bizi nasıl söyleyeceğimizi de anlatacağım sana. Hem de uygulamalı olarak." dediğinde, istemsizce güldüm. En fazla ne olabilirdi ki? Cihangir düşünceli bir Bey'di ve beni utandırmazdı. Gülerek "Anlat." dediğimde, tekrar duraksadı.
"Esila zaten özledim, çok yanlış şeyler söylüyorsun güzelim. Sayende bir an önce gelmek istiyorum ve sabrımı sonuna kadar zorlamak zorundayım."
Fazla mı açık vermiştim? Sanırım... Bu sefer kaçışım yoktu çünkü Cihangir, beklediği daveti almış gibiydi.
Odanın bir anda sıcak olduğunu hissederek yorganı üzerimden iterken, boğazımı hafifçe temizledim. Konuyu değiştirerek, "Pazartesi sabah mı yola çıkacaksınız?" diye sorduğumda derin bir nefes aldığını hissettim. Kısık bir sesle, "Hayır, yarın gece yarısından sonra. Aslında pazartesi dönecektik ama vazgeçtim, pazartesi sabah erkenden kapında olurum." dediğinde gülümsedim. Onun gibi, kısık bir sesle "Pazartesi sabah kapımda seni bekliyor olacağım." dediğimde ikimiz de güldük. Çok azıcık kalmıştı sevdiğimi görmeme, bir tam günün ardından ertesi sabaha onunla uyanacaktım.
Saat fazlasıyla geçmişti. Cihangir, "Hadi uyu artık." dediğinde o görmesede başımı salladım. Uysal bir sesle, "Sen de uyu. İyi geceler." dediğimde çok geçmedi, "İyi geceler güzelim." diye verdiği cevap uyumadan önceki duyduğum son şey oldu. Telefonları kapattık, sesinin bıraktığı boşluğu dolduran yoktu. Karanlık, odaya olduğu gibi gözlerime de çökerken daha fazla dayanamadım. Fazla direnmedim de, kendimi uykuya bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ ADIMLAR
RomanceDümdüz, simsiyah bir yol. Sonu görünmüyor, hatta bir adım sonrası dahi yok. Zifiri karanlık, her şey belirsiz... Ne yapmalıydı bu durumda? Bu yola birinin ışık tutmasını mı bekleyecekti? Asla. Başkasının ışığına muhtaç olmaktansa, kendi ışığını oluş...