39. BÖLÜM: KIRMIZI

123 15 43
                                    

Mağusa limanı limandır liman aman aman,

Hissediyor musun sevgilim? Başın omzumda hareketsiz duruyor. Yüzünden akan kanlar beyaz elbisemin göğsünü boyadı, sanki kalbimden akan kanlar yetmiyormuş gibi. Elim, o tenini yaralamış olan demirin biraz aşağısında. Canını daha fazla acıtmak istemediğim için dokunamıyorum sana ama akan kanları durdurmak ister gibi koydum elimi. 

Sevmeye doyamadığım, dokunmaya kıyamadığım sevdiğimin akan kanlarını tutmak istiyordum. 

Çaresizlik... Bir damla kana muhtaçlığım kadar çoktu.

Beni öldürende yoktur din iman,
Beni öldürende yoktur din iman,

"Ne olursun," dedim ağzımdan bir hıçkırık daha kaçarken. Gözlerimden şuursuzca boşanan yaşlar görüşümü engelliyordu ama silmedim, yenisinin hemen geleceğini bildiğimden. Sadece Cihangir'in saçlarına bir buse bıraktım ve devam ettim. "Cihangir ne olursun aç gözlerini."  

Bir hıçkırık daha. "Beni bırakma canımın içi, lütfen." 

O kalabalığın uğultusunu şiddetli bir ses bastırdı ve o sesle ambulansın geldiğini anladım. Kalbimdeki tarifsiz acı artarken bu ayrılık beni korkutuyordu. Gözlerim yeniden buldu Cihangir'i. Sanki kendi ellerim temizmiş gibi yüzündeki kanı silmeye çalışırken "Hemen geleceğim yanına," diye fısıldadım. "Beni almazlar oraya ama ben geleceğim yanına. Sen hastanede bekle beni tamam mı? Sakın, Cihangir... Sakın bir yere gitme sevgilim."

Gitme benden, hayallerimizden, evimizden... Bir daha beni arkanda bırakıp da gitme, ne olursun. Bir daha sürpriz istemiyorum ben. Sadece, yanımda kal.

Uyan Ali'm uyan, uyanmaz oldun,
Yedi bıçak yarasına dayanmaz oldun,

Ameliyat kapısından geçip giderken, teni ne kadar beyazdı kırmızıya rağmen. Üzerindeki, ona çok yakışan beyaz gömlek... Aynı benim elbisem gibiydi, beyaz yeri çok az kalmıştı. 

En çok da doktorlar koşarken, sevdiğimin kapalı gözleri yakmıştı canımı. 

Sedye hızla ilerlerken cansızca sallanan elleri yakmıştı yüreğimi.

Büyük bir hıçkırık daha kaçtı dudaklarımdan. Ameliyat kapısından giremedim ama buradayım, Cihangir. Kapının hemen yanında, yerde oturuyorum. Ağladığımı duyma ama varlığımı hisset olur mu? Ya da... Hıçkırıklarımı da duy. Duy ve iyi ol, beni de iyi yapmak için gel yanıma çünkü sen gelmeden dinmeyecek bir yangın var içimde.

Nasıl baş edebileceğimi bilmediğim bir boşluk var kalbimde.

Hıçkırıklarım nefes alamayacağım kadar arttığında "Cihangir!" diye bir feryat çıktı dudaklarımdan. Bilinçsiz çıkan sesimin hemen ardından başıma keskin bir ağrı da girdi ve o sırada koridorun başından buraya koşan Egemen abiyi gördüm. Hemen yanında da Gökçe vardı, ikisinin yüzünde de dehşet vardı ve gözleri benim üzerimdeydi.

Belki de, sevdiğimin bende bıraktığı kızıllarda. 

Uyan Ali'm uyan, uyanmaz oldun,
Yedi bıçak yarasına dayanmaz oldun,

Ameliyat kapısı... Kaç saattir buradaydım ben? Kaç saattir yanıyordu yüreğim? Omuzlarımdaki yük, daha ne kadar artacaktı?

Belki de cevaplarını öğrenmek istemeyecek kadar korkuyordum.

Ağlamam durmuştu ama bana sorulan sorulara tek kelime cevap verememiştim. Egemen abinin gözleri kıpkırmızıydı, Gökçe yanımda gözyaşı döküyordu. Çağatay bir ara hıçkırıklarını duyurmuş, ardından gözden kaybolmuştu. Mert ise, bir kenarda sessizce duruyordu. Ağlıyor muydu, bilmiyorum. Benim kuruyan göz yaşlarım onda yaşarıyor olabilirdi.

SONSUZ ADIMLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin