Multimedia: Oylum
-23-
Bir kahkaha daha attıktan sonra gözümden gelen yaşa mani olamadım. Lara ile partide olanları konuşuyorduk ve taklitleri ile beni güldürmeyi başarıyordu.
“Öyle bir baktın yüzüme giderken yaralı yaralı...” derken bile kıkırdıyordu. Zaten gülmekten konuşamıyordu bile. “Bak. Bak.” derken bir çırpıda ayağa kalkıverdi.
Yapmacık bir şekilde öksürdükten sonra, saçlarını düzeltti. Burak'ın her zaman yaptığı o gülümsemeleri yüzüne yerleştirdi. “Bir akşam yemeği?” dedikten sonra tekrardan kıkırdamaya başladı. Tabii bende.
“Ay! Lara!” derken kıkırtımı bastıramamıştım. Tekrardan yatağa oturduğunda yastığı kucağına aldı. Elleri ile saçlarını düzeltti tekrardan. Ellerini yüzüne tutup sallandırırken hava almaya çalışıyordu.
“Sen çok yaşa!”
Elime içinde buzlu içecek olan bardağı aldım. Bacaklarımı birbirinin üzerine attım. Belimdeki yastığın konumunu ayarladıktan sonra pipetle içeceğin keyfini çıkardım.
“O yemeğe gideceksin değil mi?”
“Bilmiyorum.” diye mırıldandım. Gitmek istiyordum. Gitmekte kararlıydım. Ancak dün gece çok kararlı bir tutumda gelmeyeceğimi belirtmiştim. Sözümden geri dönmek istemiyordum. Bir de onun her dediğini yapan kız rolüne bürünmeyi hiç istemiyordum.
“Ee... İlk izlenimlerin nasıldı?”
Elimdeki buz gibi olan bardağı komodine bıraktım tekrardan. Biraz boğazımı rahatlattım. Düşünmeye başladım. Dün gece kendimi direkt yatağıma atmıştım. Fazlasıyla yorgundum zaten, hemen uyuyakalmıştım. Düşünmeye fırsat kalmamıştı yani.
Hiç böyle hayal etmemiştim. Yıllar sonrasında onu ilk görüşümü hep bir tesadüf olarak hayal etmiştim. İlk öyle konuşmuştuk zaten. Şu klasik elinde kahve olan kıza çarpan sakar erkek olayı. Tekrardan garip bir karşılaşma umuyordum. En azından ilk güne göre biraz daha sakin geçmesini de.
Resmen onunla dans etmiştim. Üstelik pek dans etmekten hoşlanmadığını sanırdım. Yanıldım. Harika dans ediyordu. Kesinlikle kurs falan almış olmalıydı. Bir anda bir kahkaha sesi çıkardım. Lara'nın bakışlarını önemsemeyerek az önce ürettiğim teoriye döndüm. Burak ve dans kursu almak¿¡ Kesinlikle bu iki kelimenin aynı cümlede geçiyor olması aşırı komik kaçardı.
“Sandığım kadar kötü değildi. Kabul! İlk önceleri çok heyecan yaptım ama harika idare ettim. ”
Lara'nın bakışlarını üzerimde hissettim. Biraz doğruyu söylemek egoistlik olarak algılanmamalıydı bence. Gerçekten kendimden beklemediğim kadar iyi idare etmiştim. Konuşurken kekelememiştim mesela. Bu çok büyük bir adım sayılırdı. En azından benim için.
“Seneler ondan hiçbir şey götürmemiş.” dedikten sonra omuz silkti.
“Aksine. Bizim hikayemizde ben kaybetmiş olabilirim. Ancak ben pes etmedim. Bu sefer kaybeden o olacak. Ben değil!”
“En sonunda kendine zarar vereceksin diye çok korkuyorum.”
“Benim için endişe etme.” dedim son heceyi uzatarak. Korkak değildim. Ben Burak değildim. O benden kaçmıştı. Kaçıp kurtulmayı ben de çok isterdim. Ancak bana geçmişim rahat ettirmiyordu. Yaşadıklarım gözümün önüne geldikçe intikam istiyordum. Hiçbir şey istemediğim kadar çok.
“Elimde değil endişelenmemek.”
Bir anda bebek telsizinden ses gelince kendimi bayağı şanslı hissettim.
“Haydi canım. Başak uyandı. Ona bak sen.”
Kafasını aşağı yukarı sallarken bacaklarımı yataktan sarkıttım. Lara, Başak'ın odasına giderken ben de aşağı inmeyi tercih ettim. Elimdeki bardakları tezgahın üzerine bıraktıktan sonra buzdolabının önüne gittim. Meyveli yoğurtlardan birini elime aldıktan sonra salondaki kanepelerden birine kuruldum.
Magazin zırvalıklarını bir an önce geçtim. Yabancı bir müzik kanalında kalmayı tercih ettim. O sırada da kucağında Başak ile Lara gelmişti. “Başak'cığım! Bak. Oylum gelmiş!” dediğinde gülümsedim.
Başak, hiçbir tepki vermeden bana arkasını dönüp Lara'nın boynuna sıkı sıkı sarıldı. Lara, “Birazcık huysuzuz. Yeni uyandı ya!” dediği zaman kafamı salladım.
Elimdeki kutuyu kaşıklamaya devam ederken, bir yandan da müzik sesini dinliyordum. Lara, Başak'ı koltuğa bırakıp mutfağa gitti. Bense elimdekini bıraktım. “Ben seni çok özledim.” derken kollarımı açtım. Başak, biraz somurtmuş halinden ayrıldı. “Yok mu ablaya koca bir öpücük?” diye sordum, yanağımı gösterirken. Omuz silkerken ufak bir kahkaha sesi attım. Küçücük çocuk tarafından bile pek takıldığım söylenemezdi.
Lara da elinde iki kutu meyveli yoğurtla geldiğinde, “Birazdan alışır.” dedi. Lara'nın elindeki meyveli yoğurtlardan birini kaptım. “Başak! Gel bakalım. Burada ne var?” dedim. Şirin olmaya çalışmakta cabası.
“Haydi bana bir öpücük ver bakalım.” dedim. Elimi ikinci kez yanağıma götürdükten sonra. Kıpırdanmaya başladığında zafer kazanmış gibi gülümsedim. Meyveli yoğurtla da olsa kandırmıştım onu. Kucağıma oturduktan sonra, yüzümü elleri arasına aldı. Yanaklarımdan öptükten sonra bana baktı. Söz verdiğim üzere tam yoğurdu uzatıyordum ki, kafasını iki yana salladı. Kucağımdan kalktıktan sonra hemen eski yerine oturdu.
Lara ile aynı anda kıkırdamaya başladığımızda, Başak ikimize birden göz atıyordu. Ben, beni meyveli yoğurt için öptüğünü sanarken, aslında sadece istediği için öpmüştü.
Kıkırtılarımızı kesen şey bildirim sesi olmuştu. Elimi masanın üzerine götürdüm.
'Seni tekrardan görmek kulağa harika geliyor. Yarın akşam sekizde, seni eski bir tanıdığa benzettiğim kız.'
-
Kısa olduğunun farkındayım, bu yüzden bölümü geciktirmeyeceğim. :) Yorumlarınızı bekliyorum. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk mı İntikam mı?
Teen Fiction•18.07.2014• ”İntikam geçmişi değiştirmez ama kendini harika hissettirir.” ¤ Erkeklerden haz etmeyen, aşk denilen duygudan nefret eden Suyla, kendine yenik düşüp aşık olmuşsa; Aşık olduğu çocuk umursamaz piçin tekiyse; Suyla ihanetle birlikte aşkına...