3 yıl sonra...
"Tatlım?" dedikten sonra gülümsedim. Ne kadar da tatlı bir şey oluyordu bu cadı günler geçtikçe. Sevinçle ellerini çırptıktan sonra gülümsedi. Dişleri yeni yeni tamamlanıyordu ağzında ve gülümsediği zaman çok harika bir şeye dönüşüyordu.
Sevinçle kucağıma zıpladıktan sonra beraber kıkırdadık.
"Başak'cığım! Yavaş!" dedi içeriden büyük cadı. Elbetteki Lara'dan bahsediyordum. Mutfak, Amerikan tarzında olduğu için Başakla yaptığımız her şeyi görebiliyordu.
"İşine bak sen." dedikten sonra pamuk kadar yumuşak olan tenini öptüm Başak'ın. Lara, kadar güzel bir kızdı. Büyüdüğünde de birçok erkeğin canını yakacağa benziyordu. Tekrardan gülümsedim. Getirdiğim oyuncak peluşla oynamaya başlamıştı bile.
Saçlarımı düzelttikten sonra Başak'ı izlemeye başladım. Daha iki buçuk yaşına girmesine aylar vardı. Ama akıllı bir çocuktu, diğer yaşıtlarına göre. Lara ve Aras, anne-babası olarak en iyi şekilde yetiştirmek için çabalıyordu Başak'ı.
O bembeyaz ayıcıkla bile kıkırdıyordu. Küçücük şeylerle mutlu olabiliyordu. Çok mutlu gözüküyordu. Bembeyazdı o. Tertemizdi. Benim tersime.
Yediğim kazıktan sonra Aras, Lara ve Gece'nin destekleriyle tutunmuştum hayatıma. Burak, benim hayatımın içine edip, gitmişti. Benim hayatımı mahvedip kendi hayatını yaşamaya gitmişti. Deniz sürtüğü ile birlikte. Geçen üç yıl boyunca hiç karşılaşmamıştık. Zaten karşılaşmak ister gibi bir niyetim de yoktu. Sadece arada sırada sanal hesaplarına bakıyordum.
Kimi kandırıyorsun Oylum?
Haa. Bu arada Oylum. İkinci ismimi kullanıyordum üç yıldan beri.
Her gün tek tek bakmıştım paylaşmış olduğu fotoğraflarına, tweetlerine. Fotoğraf koymadığı zamanlar oluyordu bir süre. Her gün kontrol ediyordum koyup koymayaşını.
Güldüm.
Artık zorlanmadan yüzebiliyordum. Belki de yaşadığım süreç boyunca en çok zorlandığım şeylerden biri de yüzmeyi öğrenmek olmuştu benim için. Ancak öğrenmiştim. Öyle veya böyle. Korkularım hala geçmemişti. En çokta buna şaşırıyordum. Korkmama rağmen yine de fena sayılmazdım hani.
Sadece yüzme öğrenmemiştim elbette.
Araba kullanabiliyordum artık. Savunma dersleri almıştım. Gayet iyi dövüşebilirdim şuan karşımdaki ile. Her kim olursa olsun.
Geçen bu üç süre zarfında kendime bakmıştım. Fazlasıyla. Tanınmamak için zaten kendimi değiştirmiştim. Bir süre İstanbul'dan uzak bir yerde yaşamıştım. Bazen önüme çıkanlar, "Suyla?!" diye cırlıyorlardı. Bense insanlara benzettiklerini söyleyip yoluma devam ediyordum.
B U R A K .
Bu beş harf hayatımı tamamen değiştirmişti.
Onun yüzünden Suyla'yı kaybetmiştim mesela. Tertemiz olan, bembeyaz olan Suyla yok olmuştu. Uzun zamandan beri kalbimin derinliklerine gömdüğüm, üzeri tozlanmış olan siyah bir kutu içinde açılmasını dört gözle bekliyordu şuan hatta.
İnsanlığımı kaybetmiştim ben Burak yüzünden.
İnsanlık şalterimi indirmiştim ben, Elena'nın bir süreliğine yaptığı gibi. Elena'dan tek bir farkım vardı sadece. Hala geri açmamıştım duygularımı. Artık acımamayı da, umursamamayı da iyice öğrenmiştim.
Önceden ilk shotta bile sarhoş olurken şuanda istediğim kadar içebiliyordum. Rahatça. Sigara da kullanıyordum artık. Kullanmak zorundaydım da. Aras'ın, Lara'nın ve Gece'nin yokluklarında en iyi arkadaşlarım olmuşlardı benim. Bir anda rahatlıyordum. Kafam uçuyormuş gibi hissediyordum. Bir anlığına kurtarıyordu beni acımdan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk mı İntikam mı?
Jugendliteratur•18.07.2014• ”İntikam geçmişi değiştirmez ama kendini harika hissettirir.” ¤ Erkeklerden haz etmeyen, aşk denilen duygudan nefret eden Suyla, kendine yenik düşüp aşık olmuşsa; Aşık olduğu çocuk umursamaz piçin tekiyse; Suyla ihanetle birlikte aşkına...