(Multimedia: Burak'cığım.)
-48-
“Dahası ne?” diye sordum merakla. Merak ediyordum. Bu kadar karamsarlık bana yeterdi ancak lanet olasıca bir merakım vardı. Bu kadar anlattıktan sonra anlatmayı kesemezdi. Meraktan ölebilirdim. Hem aklım karmakarışıktı. Burak onlarca kez annesinden özür dileyemediğini dile getirmişti. Ancak şuana kadar anlattıklarına göre, özür dilemesi gereken kişinin o yerine annesi olması gerekiyordu. “O kadar çok şey var ki anlatacak...” dediğinde, güven vermek için elini kavradım. “Anlatmazsan içinde kalacak ve rahatlayamayacaksın.”
“Rahatlayamayacağımı biliyorum.”
“Evet. Hiçbir şey bilmiyorsun.” dedikten sonra gülümsemeye çalıştım. “Belki rahatlayamayacağını, düşünüyorsun. Ancak daha huzurlu hissettirecek.”
Kalbimin içinden gelen ses onu dinlemem gerektiğini söylüyordu. Sonuna kadar onu dinlemem. Ah. Bunu intikam için yapmıyordum. Ya da kendimi tatmin etmek için. Gerçekten şuan intikamı umursamıyordum.
“O gece bir dakika bile olsun uyumadım. Doğrusunu duymak istersen uyuyamadım, ağlamaktan. Büyük annem hep geçeceğini söyleyerek teselli etmeye çalıştı. Uzun yıllar boyu her fırsatta bana annemi kötüledi. Babam annemin adını bile o evde anmak istemezken bana her gün annemin babama yaptığı ihaneti hatırlatıldı. Her gün. Büyük annem tarafından.”
“Büyük annen niye kötüledi ki seni, annene karşı?” diye sorduğumda kafasını iki yana sallayarak, bir hah sesi çıkardı. “İstemediği için, olabilir mi acaba?” Haklı olduğunu belirten mırıldanmalar çıkarttım.
“Dadım zaman ilerledikçe babama sırnaştı. Babamla onları sevişirken bastım. Uzun yıllar boyunca onlarla o evde kalmak zorunda kaldım. Beni o eve bağlayan hiçbir şey yoktu ama on sekiz olmadan ayrılmama izin yoktu. O evde bir tane bile sevdiğim bir insan yoktu. Bir tane bile.”
Kendi kendine içerlenirken, vurgularına ve tonlamalarına, dikkat ederek konuşuyordu.
“Bu geçen yıllar içinde annen... Annen neredeydi? Hiç düşünmedin mi onu?” diye sordum. Elindeki telefonunu kapattıktan sonra, ayağını uzattığı sehpaya bıraktı. Elindeki vodka şişesi dudaklarına bu kadar yakışabilirdi. “Elbetteki düşündüm. Aklımdan hiç çıkmayan, beni hiç rahat bırakmayan bir şeydi o. Ona çok özlem duyardım. Duyuyorum.”
Geçmiş zamanlı konuşması beni ürkütüyordu.
“O sıralar Can'la konuşuyordum sadece. Deniz ise psikologumun kızıydı. Üçümüz takılırdık hep.” dedikten sonra gülümsedi. “Çocukluğumun en güzel yanlarından biri de bu işte.” dediğinde ona hak verdim. Deniz denilen kızı her ne kadar sevmesemde Burak'ın çocukluk arkadaşıydı ve ben çocukluk arkadaşlıklarına değer veriyordum. Aras benim her şeyimdi.
“Ama onlar bana annemin acısını unutturacak değillerdi herhalde. Ben çoğu geceleri hayatımda en beklemediğim insandan ihanet yediğimden dolayı ağlarken, annemin nerede olabileceğini çok düşündüm. Her ne kadar ondan nefret etsem dahi onu bulmayı çok istedim.”
Birden tanımlayamadığım bir ağrı karnımdan kalbime doğru ilerlerken, derince yutkundum. Ondan nefret ederken bile onu sevdin. Ondan nefret ederken bile onu bulmayı çok istedin. Ah. Sanki bana beni anlatıyor gibi hissetmem normal miydi, bilmiyordum. Yıllarca ondan nefret ettiğimi sayıklarken onu tekrardan bulmayı istememin normal olup olmadığınıda.
“Bir gün limonata yapmak için mutfağa girdim. Şeker kutusuna uzanmak için elimi uzattığımda, cam bir kavanoz düşürdüm. İçinde sadece beyaz bir kağıt vardı. Merak ettiğimden dolayı, açtım ve okudum.O zamanki yaşadıklarım, hissettiklerim... Hayattan yediğim ikinci darbeydi.” dediğinde gözlerimi kocaman açarak ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk mı İntikam mı?
Ficção Adolescente•18.07.2014• ”İntikam geçmişi değiştirmez ama kendini harika hissettirir.” ¤ Erkeklerden haz etmeyen, aşk denilen duygudan nefret eden Suyla, kendine yenik düşüp aşık olmuşsa; Aşık olduğu çocuk umursamaz piçin tekiyse; Suyla ihanetle birlikte aşkına...