2. kitap |1. Bölüm

2.3K 150 149
                                    

2

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

2. KİTAP
AJAN |SON 100 GÜN

☆☆☆

1. BÖLÜM 

14. KOĞUŞ

◇◇


Gece, güneşin peşine gelen koyu bir karanlık demekmiş, çocukken babam öyle söylerdi. Gün batımından sonra bulutların kararması ve gökyüzüne düşen o kasvetli karanlık. Bütün bu karanlığına rağmen bir çok arkadaşı vardı gecenin. Ay, yıldız ve bulut. Bulutları pek göremesekte yıldızların varlığı her daim gök yüzündeki hakimiyetini kanıtlıyordu. Çoğu insan gibi bende o ışıltılı yıldızları seyretmeye bayılırdım. Ailemden kalma bir sevgiydi bu. Annem ve babam gençken bir çatıda buluşur, sabaha kadar gökyüzünü seyrederlermiş. Onların aşkı bir gece yıldızların ışıltısıyla harlanmış. Harlanan aşkın meyvesi, gökteki rengin adını almış. Gece! Gece Karaduman.

Onlar, aşklarının meyvesi desede ben onlar kadar bu tabire kulak asmıyordum. Benim ismim karanlıktan başka bir mana taşımıyordu. Öyleydi de. 26 Yıllık hayatımın kısaca özeti buydu. Karanlık, siyah! Üzerime giydiğim her şey kötülükleri çeken tılsım gibiydi. Şu an içinde bulunduğum hayat gibi.

Üst üste dizilmiş on iki ayrı yatak, sağlamlık konusunda sınıfta kalmıştı. Yatakların üstlerinde ki eski çarşaflar sararmış kirli bir görüntü çıkartmıştı ortaya. Çoğu çarşaf eski olduğu için sararmış olsa da büyük çoğunluğu kir yüzünden sarı lekelere misafirlik yapıyordu. Kirli olan tek şey çarşaflar da değildi. Herkesin ortak kullandığı kaşık-çatallar, ortadaki kocaman masa ve sandalye, tozdan görünmeyen kitaplar, dışı simsiyah olmuş pis tencereler... Hepsine bir haftadır alışmak için her yemeğin ardından kusmak durumunda kalmıştım. Ne kadar kussam da değişen bir şey yoktu. Her şey olduğundan fazla pisti.

On iki yatağın arasında parlayan temiz çarşafımı, yastığımı düzeltip yatağımın köşesine oturdum. Diğer herkeste benim gibi boş boş oturuyordu. Kimisi sandalyenin üzerinde, kimisi yatağının. Karşı yatakta yatan genç kıza bir süre bakıp önüme döndüm. Sanırım buraya alışamayacaktım. Hapishane hayatı bana göre değildi. Yapamıyordum. Bir haftadır her Allah'ın günü bir yıla bedel  gibi geliyordu. Yedi gün değilde, yedi yıl buradaymışım gibi.

" Abla, çay verem mi?" Tatlı şivesiyle yüzüme bakan Sinem'e başımı çevirip gözlerimi tamam dercesine kapatıp açtım. Sinem on sekiz yaşında çok güzel bir genç kızdı. Tecavüze uğradığı adamı öldürdüğü için hapise düşmüştü. Yaklaşık bir yıldırda buradaymış. Ödüllendirilmesi gerekirken, cezalandırılan bir diğer üyeydi. Buradaki kişilerin bir çoğu Sinem gibi kendini müdafaa etmek için düşmüşlerdi. Ee ne demişler, ölende mi suç, öldüren de mi? Kaç gündür başımı her yastığa koyduğumda bu sözü düşünerek derin bir kedere kapılıyordum. Kelebek ölmeyi hak etmiş olsa bile bu eceliyle olmalıydı. Benim onun nefesini kesmem demek, kendi nefesime de bir son vermem demekti.

KIRMIZI | AJAN #TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin