8. BÖLÜM
Ö L Ü M L E D A N S●●●●●
Elimin içindeki minicik kart bir an ağır bir demir gibi fazla geldi, taşıyamadım. Beynimin düşündüğü tek şey Melis'di. Melis ve Karan. Alâkası olmayan iki insan. Kartı masanın üzerine bırakıp bir sandalye çekerek oturdum. Başıma birden bire ağrı dadanmıştı. Boş bakıyordu gözlerim. Anlamsız ve amansız. Neydi bu şimdi? Neydi bu belirsiz kart? Kendimden bile şüphe duymaya başladığım dönemde yapılacak iş miydi bu? Dolu dolu olmuş gözlerimi tavana dikip derin bir nefes aldım. Aklımda sahnesini kurduğum oyun, umarım sadece yanıltıcı bir tiyatrodur. Yoksa... Yoksa kendime olan inancımı bile kaybederdim.
Tavanda olan gözlerimi karşımda duran karta yönlendirdim. Aynısıydı işte. Aynı sembol, aynı renk ve aynı kalınlık. Bu kartı aldığım gün, o bara gittiğim gündü. Kapıdaki adamlar benden bu kartı istemiş ve benden teslim aldıktan sonra içeriye girmeme izin vermişti. O bar Karan'ın barıydı. Ve o kartta. Kum saati, kum kızı. Bana neden kum kızı dediği kendi lakabından belli oluyordu. Fakat bana böyle bir takma isim vermesi henüz hiç tanımadığı biri için çok erkendi.
Telefonumu cebimden çıkartıp rehbere girerek Melis'i aradım. Ona direkt sormak istiyordum. Belki Karan'ın barını kiralamış olabilirdi o sevdiceği. Bar aynı olduğu için kartında aynı olması muhtemeldi. Sakin ve temkinli ilerlemem gereken bir yolda patavatsız biri olmak yakışmazdı bana.
Telefon başında bir kaç saniye beklememe rağmen hala çalıyor sesi gelmemişti kulağıma. Kapatıp tekrar aradığımda yine aynı döngü gerçekleşti. Biraz beklemeyi tercih edip hoparlörü açarak telefonu masanın üzerine bıraktım. Çaldı. İki kez çaldı. Açmasını beklerken kulağıma gelen meşgule verme sesi, beynimin içindeki tüm damarları kör bir makasla kesti. Bunu bana yapma Melis. Lütfen aklımda olan en masum olan düşüncem gerçek olsun. En kötüsünün şu an için uygun olması beni çileden çıkartmak dışında bir işe yaramıyor.
Bir kez daha aramayıp çantamı alarak çıktım evden. Ardından ise apartmandan. Arabası yoktu. Ya durakta bekliyor olmalıydı ya da yürüyerek bir yere ulaşmaya çabalıyor...
Mini Cooper'ıma binip hızla çıktım apartmanın açık garajından. Bu halde işe falan gidemezdim. O konuşma bu gün, bu saate ve şimdi gerçekleşecekti. Öyle olmalıydı.
Önünden geçtiğim marketten çıkan Melis, elinde bir poşet ve fiş ile girişte duruyordu. Onu bulmuşluğun sevinci ile büyük bir viraj yapıp geldiğim yönü geri giderek tam markettin önünde durdum. Hâlâ elindeki fişi inceliyordu.
" Melis!" Etrafımızdaki tüm insanların bana bakmasını sağladığı isimin sahibi, kendinden emin bir halde çevirdi yüzünü, yüzüme. Gayet normaldi tavırları.
" Canım iyi misin? Ne oldu?"
Melis'in yanına sinirle gidip kolundan tutarak marketin arasındaki yola zorla sürükledim. " Gece ne oluyor, bırak kolumu?"
" Kes sesini!" Melis ona sergilediğim tavır karşısında biraz sendeleyip yüzüme aval aval baktı. Allah'ım sen aklıma mükayet ol. Sanki çok masum duygular içerisinde saklambaç oynuyorduk. " Gece!" Dedi, bağırarak.
Kendime gelmem için yüksek sesine davete icabet eder gibi uymuş kolunu bırakmıştım." Niye meşgule verdin?"
" Bunun için mi sinirlendin?" Şaşkın gözleri, sözleri ile bir hayli uyum içerisindeydi. "Sedece onun için değil. Bana yalan söylüyorsun."
" Ben sana yalan falan söylemiyorum. Neyden bahsettiğini de hiç anlamadım zaten. Meşgule vermemin sebebi, müsait olmadığım içindi. Kasada sıra bekliyordum. Milletin içinde açamadım." konuşmasını büyük bir sabırla bekleyip başımı sakince salladım. Fazlasıyla korkmuştu. Tersim çok pistir. Kimsenin o halime denk gelmesini istemem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI | AJAN #Tamamlandı
ActionTAMAMLANDI Kitabı bitirdikten sonra neden bu kadar az okuyucusu olduğunu düşüneceksiniz, sebebini ben söyleyeyim, hedef kitlesi zeki insanlar olduğu için. Dünyanın hissedilen fakat bilinmeyen belli evreleri vardır. Çocukluk, gençlik, olgunluk ve ya...