2. Kitap | 17. Bölüm

1K 95 213
                                    


1 7 . B Ö L Ü M
Hasta Adam

*********

Denizin üstünde sallana sallana giden bir gemi. Başlangıç noktası ile bitiş noktasının tam ortasında. Geminin dışı, çelik; içi, mimarları kıskandıracak kadar tasarım harikası... Tek yolcu benim. Kocaman okyanusun içinde ağır ağır giden tek kişiyim. Üstünde olduğum gemiyi bulmam zaman almıştı. Başta güvenmeyip binmemiştim. Batar sanmıştım. Beni öldürür sanmıştım. Fakat o kadar güzeldi ki. Bu gemiyi hiç kimse batıramaz zannediyordum. Denizin ortasında, beklenmedik bir günde gemi hafif hafif su aldı. Aldırmadım. Normal dedim. Su alan yerleri örttüm. Olmadı. Koca gemi büyük bir buz kütlesiyle tarumar oldu. Tutunacak hiçbir dalım kalmamıştı. Soğuk, buz gibi okyanusun içine düşmüştüm. Hayatta kalmamı sağlayacak hiçbir etken yoktu. Belki birazdan alarm çalar ve bu kabus rüyadan kalkarım, gemim beni korumaya devam eder sandım. Bu sadece beynimin bana olan merhametli tuzağıydı. Ben o denize düşmüştüm. Boğulacaktımda.

Gemi, bal gözdü. Buz kütlesi ise benden sakladıkları. Ölümcül darbeyse, lakabının Kırmızıdan ibaret kılınması.

Yere düşen dosyanın üzerine buğulu gözlerimden damla damla yaş aktı üzerine. Sessizlik. O beklediği yerde sükunetini koruyor ben olduğum yerde. Bunun adı tam olarak sessizlik sayılmazdı. Sessiz kalmaya mecbur bırakılmaktı.

Göğsümün içinde taşıdığın bana ait olan kalbin, demişti. Neden kendi kalbini bu kadar çok üzmüştü? İnsan kendine bunu yapar mıydı? Yapmazdı. Çünkü beni kendi gibi görmüyordu. Ben onun düşmanıydım. Beş yıl öncesine ait fotoğraflarımı duvarına asan, babası benim kanımdan olan biri tarafından öldürülen, lakabı kırmızı olan bir katildi o.

Karan etrafına bakınıp iç çekerek sıkıntılı bir nefes verdi. Bu kadar erken öğrenmem miydi onu sinirlendiren? Oysa bir buçuk ay ömrüm kaldığını söylediğimde üzülmüştü. Bana, seni seviyorum demişti. Hayal miydi hepsi? Gerçek rüyadan yeni mi uyanıyordum?

Kocaman ayakkabısını bir adım öne atıp aramızda ki mesafeyi daralttı. Elimi belime atıp Okan'ın silahını çıkartarak Karan'a doğrulttum. Şaşırdı. O, iki eli sarkıt bir halde duruyordu. Silahını kullanmadı. Üzülerek baktı sadece. Onu gerçekten öldürmek isteyip de silah çektiğimi kabullenemedi. Adım atmayı bıraktı o saniyelerde. Güçsüz ellerim arasında duran gri silahın ucu, gövdesini nişan alıyordu.

Yüzünde ki üzgün tavrı silip bir adım daha attı. Ve onu takip eden birkaç adım daha. Silahın ucu göğsüne değmek üzereydi. Umurunda değilmiş gibi her adımında gözümün içine içine bakıyordu. Bunu gerçekten yapabilecek misin der gibi. Sevgimle, vicdanımla oynuyordu.

"Yaklaşma!" Sözümün tersine yapıp son adımıyla silahı göğsüne bastırdı. Beyaz gömleğinin üzerinde duruyordu silahın ucu. Elleri iki yanında, başı dikti. Donuk yüz hatları tek tek inceledi yüzümü. Akan göz yaşımı takip etti gözleri. Yanağıma ve boynuma akan damar gibi çizgiyi seyretti. Elini kaldırdı hafif. İrkildim. Silahımı elimden alacak korkusu ile geri gitmek istesem de ani hareketi ile silahı tutup kalbinin üzerine sürükledi. Elimden almadı. Namlunun ucunu değişmişti. Beni vuracaksan kalbimden vur demeye çalışıyordu.

"Kırmızı ben değilim. Buna inanmıyorsan şimdi bas o tetiğe." Dublaj gibi çıkan sesi biçimli dudakları arasından dökülen ilk ve tek cümleydi. Kırmızı ben değilim demişti. Olabilir miydi? Bu gördüklerime rağmen ona inanabilir miydim?

KIRMIZI | AJAN #TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin