Şey mi dostum, yine yangınlar yine geç bölüm atan ben... Günler öncesinden bölümü bitirip geç atmak da ne bileyim, şov mu sanki biraz?
Şaka bir yana, geç attığım için affediniz. Bir de okumayı bitirdikten sonra minik iki dipnotum olacak okursanız sevinirim. O zaman, hadi bölüme geçeliiim...
***
Kızlardan ayrıldıktan sonra Doruk'la soyunma odasına geçmiş üniformalarımızı giyinmiştik. Orada fazla oyalanmadan odama geçmiştik. Genel olarak o konuşuyor, ben dinliyordum. Görmemişin bir sevgilisi olmuştu...
Çalınmadan ardına kadar açılan kapı Doruk'un sesini jilet gibi keserken kaşlarımı kaldırarak destursuz girene baktım. Naile elini kapıya dayamış derin nefesler alıyordu. Hafif kızarmış olan yüzü koştuğunu anlatan nitelikteydi. Duruşundaki gerginlik kaşlarımı çatmama sebep oldu. Bir sorun vardı.
"Melek, iyi misin sen?" diyerek ayaklandı Doruk ve Naile'nin yanına geçti. Naile elini kapıdan çekerek Doruk'un uzattığı eli tuttuktan sonra son bir nefes alarak bana baktı. "Merve'nin sana ihtiyacı var." Cümlesi zaten çatık olan kaşlarımı zorlarken elimdeki dosyaları sertçe masaya bırakarak ona doğru yürüdüm. "Bir şey mi oldu?" dedim, endişemi gizli tutmaya çalışarak. "Askeriyenin önünde bir adamı üç farklı zamanda görmüş. Son görüşünde direk kendisine baktığını söyledi. Çok korktu." O konuşmayı bitirir bitirmez odadan fırladım. Binanın kapısından çıkıp bembeyaz kara adım attım. İki bina arasındaki yolu yok zamanda kat edip Merve'nin odasına daldım. Beni boş bir oda karşıladı.
Arkamı dönerek bana yetişen Naile'ye baktığımda kaşları çatılmıştı. Yanımdan geçerek odaya girdi. "Burada beklemesini söylemiştim." dedi, dalgın bir ifadeyle. Doruk, "Belki su almaya filan çıkmıştır." diye fikir yürüttüğünde sağımda kalan rafa baktım. Kahve makinesinin yanında su vardı.
Naile cebinden telefonunu çıkarırken ben gözlerimle odayı taradım. Ona hediye ettiğim isimliğin önüne diklenmiş olan kâğıdı fark ettiğimde Naile, "Açmıyor." dedi, telefonunu kulağından çekerek. Ona cevap vermeden minik kâğıdı elime aldım.
"Birkaç dakikaya geleceğim. Askeriyenin dışındayım."
Kâğıdı Naile'nin eline tutuşturup odadan çıktım. Doruk arkamdan, "Burak, bekle iki dakika." dese de durmadım. Tüm duygularıma hükmeden huzursuzluk bedenimi kaplarken yanında sadece endişeye yer veriyordu. Ters giden bir şeyler vardı.
Giriş kapısında dikilen askere doğru ilerlediğimde asker direk esas duruşa geçerken, "Rahat ol asker." dedim. "Merve Hanım'ı gördün mü?" Ellerini kaskatı iki yanında tutmayı bırakarak eliyle kapının dışını işaret etti. "Biraz önce çıktı komutanım." Gözlerimle uzun yolu kısaca tarayıp ona dair bir iz bulamayınca, "Ne tarafa gitti?" dedim. Asker, "Ağaçlı yolun sonundan sola döndü komutanım. Bir daha görmedim." dediğinde başımı sallayıp omzuna hafifçe vurarak askeriyeden çıktım. Hızlı adımlarla yolun sonuna yürüdüm. Ağaçlı yolu bitirip etrafa bakındığımda kimseyi göremeyince ellerimi gergin bir şekilde saçlarımdan geçirdim. Kalbim daralıyordu.
"Burak!" diye bağıran sesi duyduğumda bakışlarımı yoldan çekip bana seslenen Naile'ye döndüm. Gözlerim çok kısa bir an yerdeki bir nesneye takılınca bakışlarımı teğet geçtiğim yere indirdim. Merve'nin telefonu. Nefesim boğazımda tıkanırken eğilip telefonu elime aldım. Kırılmış ekranın üzeri karla kaplanmıştı. Tulumumun koluyla ekranı silerek tuş kilidini açtım.
"Merve'nin telefonu o." diyerek yanıma ulaşan Naile'ye bakmadan telefonu ona uzatıp, "Kiminle konuşmuş en son, bakar mısın?" dedim, sakin kalmaya çalışarak. Burada olsa benim telefonunu karıştırmamı istemeyebilirdi. Ama burada yoktu. Telefonu parçalanmış bir şekilde yerdeydi ama o burada yoktu. Yutkundum. Nefesimi kontrol altına alamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Rengi: Mavi
RomanceBu kitap "aşk" ile ilgilidir, askerliğe dair ayrıntılı anlatımlar içermemektedir. *** Şu an dünyada yazılmış̧ kaç̧ roman vardır? Milyonlarca. Peki yazılmamış̧ kaç̧ roman vardır? Her bir insanın hayatı sayfalara dökülmemiş̧ birer roman sayılamaz mıyd...