Haddinden uzun süren bir aradan sonra, arayı bir daha bu kadar açmamak duasıyla, iyi okumalar diliyorum bana katlanabilen canım okurlarım.
***
Üzerinden zaman geçtikçe anılar silikleşirdi. Her aldığımız nefeste, her attığımız adımda yeni bir âna geçiş yapardık. Yaşamak buna denirdi çünkü. Olup biten her olay gerimizde kalırdı. Uzansak tutamazdık, geri dönmeye çalışsak başaramazdık. Yaşam döngüsünün en acımasız gerçeğiydi geçmiş dediğimiz kavram. Duygular da bu kavramın içinde kaybolur giderdi, bazense evrilirdi. Şey gibi, çok komik bir an yaşayıp bunu yanında olmayan bir insana anlatmaya benzerdi geçmiş. Kendi geçmişini kendine anlatmak, o an yaşadığı etkiyi uyandırmazdı insanda.
Şimdi durduğum noktadan birkaç gün öncesine bakıyordum. Zamanla renkleri solan anılarımı anlatıyordum. Bu anıları ben yaşamıştım ama hissettiğim bu değildi. Sanki bambaşka bir gerçeklikte yaşanmıştı son bir haftam, bense puslu bir camdan izliyordum. Yani benim geçmiş olarak adlandırdığım anlar o anları yaşarken bile silikti sanki. Yaşam döngüsünün ucunu kaçırmışım da kendimi bir boşluğa hapsetmişim gibi. O boşluğun sisli karanlığından kendime bakıyormuşum gibi. Öylesine uzaktım kendime, öylesine yabancıydım benliğime.
"Bu duyduklarınız size kendinizi nasıl hissettirdi?" diye sordu kadın, gözlerini kısmış beni anlamaya çalışır bir edayla. Kendimi başına dikildiğim o puslu camın önünden sertçe çektim. Camın önünde dikilen hayalim karanlık zemine savrulurken duygudan yoksunlaşmış gözlerimi kadının gözlerine çıkarttım.
"Bok gibi." Kelimelerim tereddütsüz, sesim keskindi. Aynı o gün Burak'ın aynı kelimeleri kullandığı gibi. Yorgun ama ciddi. Kırgın ama hırslı. Kırılgan ama sert.
"Biraz açabilir miyiz?" Göz kapaklarımı ağır bir hareketle örtüp geri açtım. Kirpiklerimin ardından attığım bakışların dost canlısı olmadığına emindim. İlk bu koltuğa oturduğum halimden eser yoktu. Bütün gününü bana ayırmış olan kadına saatlerdir hayatımı anlatıyordum. Anlattıkça kendimde anlıyordum. Anladıkça duygularım daha çok kopuyordu benden. Normalde tam tersi olması gerekirdi halbuki. Anlattıkça rahatlamalı, eski benliğime yaklaşmalıydım. Nerede hata yapıyordum? Eski huzurumu bu koltukta aramak mı beni bilinmezliğe sürüklüyordu? Yanlış yerde mi kovalıyordum benliğimi?
"Açalım," dedim, düz bir sesle. "Onun kurduğu her cümlede göğüs kafesimin kalbime bir milim daha yaklaştığını hissettim. Her kelimesinde kalbim sıkışmaya o kadar yanaşıyordu. Kaburgalarım ciğerlerime batıyordu. Onun gözünde ben ondan vazgeçmiştim. Beni bir tuttuğu insan annesiydi o cümlelerde. Kalbinin merkezine kurulan her kadının onu terk ettiğine inanan on üç yaşında bir çocuğun cümleleriydi onlar. Sevilmeye değer bir adam olmadığına inanması ne demek biliyor musunuz? Kendinden nefret etmesi demek. Ben onu kendinden nefret etmeye ittim. Ben onun bir daha hiçbir kadına inanmaması gerektiğini kanıtladım, onun tarafından bakılınca." İşin en acı yönü de beni hâlâ severken kendisinden nefret etmesiydi. Onun kalbini en çok bu parçalıyordu, hissediyordum. Bana olan sevgisi kendisine olan sevgisinden daha güçlüydü. Bu gerçek beni dünyanın en mutlu insanı yaparken aynı anda en huzursuz insanı yapabiliyordu.
"Sence, hissetmek istediğin duygu bu olduğu için kendini kötü hissediyor olabilir misin?" Kaşlarım sorusu karşısında çatılırken istemsizce gard alarak, "Anlamadım?" dedim. Bir kere daha kollarını masaya dayayıp ellerini birleştirdi. Bu hareketi ciddi olduğu zamanlarda yaptığını anlayacak kadar tanımıştım onu birkaç saatte.
"Ayrılığınız, arkadaşlarınla olan kavgaların, sevdiklerinden kendini soyutlama çaban... Bütün bunlar için haklı bir gerekçen olduğunu düşünüyorsun, yanlış mıyım?" dediğinde gözlerimi kısarak şüpheyle başımı salladım. "Madem haklı olduğunu düşünüyorsun, neden en çok üzülen taraf yine sensin?" Kısa bir an duraksadım. "Bu, benim yapımla alakalı bir durum." Kendimden emin olamayarak verdiğim cevap karşısında bana gülümseyerek baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Rengi: Mavi
RomanceBu kitap "aşk" ile ilgilidir, askerliğe dair ayrıntılı anlatımlar içermemektedir. *** Şu an dünyada yazılmış̧ kaç̧ roman vardır? Milyonlarca. Peki yazılmamış̧ kaç̧ roman vardır? Her bir insanın hayatı sayfalara dökülmemiş̧ birer roman sayılamaz mıyd...