40 | SEVMEK ACITIR

139 8 4
                                    

Gece kuşları buralarda mısınız? :) 

***

Gözüme giren güneş ışığı yüzünden yüzümü buruşturarak yorganımı başıma çektim. Tekrar uykuya dalmak adına yoğun çaba sarf etsem de bu sefer de terlemeye başlamıştım. Şubat ayında doğan güneş bir insanı nasıl yakabilirdi ya?

Oflayıp yorganımı tekmeleyerek üzerimden attım. Şöyle bir üzerime doğru baktığımda terlememin sebebinin giyindiğim kalın pijama takımı olabileceğini düşünerek kendi kendimi onayladım. Durduk yere güneşi suçlamaya da gerek yoktu.

Esneyerek doğrulup bir süre yatağın üzerinde oturur pozisyonda durdum. Ayılmayı bekliyordum ama başım ısrarla düşüyordu. Beynimde dönüp duran soru işaretlerinden dolayı gece uyumak için bir hayli çaba harcamıştım ve bu beni yormuştu. Beyaz tavana bakıp hayatı sorgulama gecelerinden biriydi bu gece. Düşüncelerimin çıkmaz sokakta tıkanıp kaldığını hissettiğim her konudan sıyrılıp farklı bir konuya geçmiştim. En son tıkandığım konu ise en güncel konularımdan olan Demir ve Burak ikilisiydi. Bir ara durup neden bu konuya bu kadar takıldığımı bile sorgulamıştım. Devamında birden fazla sebebi masaya sermiştim ama en belirgini kendi sorunlarımdan kaçmak için olmuştu. Çıkmaz sokaklarda tıkanan problemlerimi çözemeyeceğim için başkasının problemine takılı kalmanın beni daha az yorduğunu fark etmek beni böyle bir yola sevk etmişti. Kulağa bencilce geliyordu ama kimseye bir zararım yoktu. Bencillik yaptığım kişi en nihayetinde sadece bendim.

Başka sebeplerimde vardı tabi, Burak'ın suçsuzluğunu ispatlamak, Demir'in içini ferahlatmak gibi. İşte tam olarak bu sebeple aklıma gelen üç isimle konuşmaya karar vermiştim. Birincisi canım arkadaşım Mert'ti. Sonuçta Burak'la çocukluk arkadaşıydılar, kalan diğer arkadaşlarına da hâkim olmalıydı. Hoş, kafede Demir'i tanımamış bir de üzerine neler olduğunu sormuştu ama şansımı deneyecektim. Konuştuklarımızı Burak'a söylememesini istersem söylemeyeceğini bildiğimden en iyi seçeneğim oydu.

İkinci seçeneğim Cem Yüzbaşı'ydı. Burak'la aynı dönem teğmen olduklarını biliyordum. Dolayısıyla Demir'i de tanıyor olmalıydı. İllaki bu konu hakkında bir bildiği vardır diye düşünüyordum. Mert'ten istediğim cevapları alamadığım takdirde ona gidecektim. Aslında bir şeyler bilmesi daha ihtimalli olan kişi olmasına rağmen ikinci seçeneğim olmasının sebebi konuştuklarımızı Burak'a söylememesini istersem ne yapacağını bilmiyor oluşumdu. Söyleyebilirdi de söylemeyebilirdi de, bir nebze riskli bir durumdu.

Üçüncü ve kesinlikle hiçbir yanıt alamazsam gideceğim seçeneğimse Oğuz'du, Burak'ın biricik kardeşi. Onun bilmeme ihtimali sıfıra yakındı. İkisi birbirinin en büyük destekçisiydi bu hayatta, o yüzden Burak'ın yaşadıklarını Oğuz'la paylaştığına emindim. Fakat şöyle bir durum vardı ki Oğuz'a Burak'ın konuştuklarımızı bilmemesi gerektiğini söylesem bile umursamaz gider abisine söylerdi. O yüzden onu sona bırakmıştım. İlk iki seçenekte işi çözebilmeyi umuyordum.

Gözlerim yarı kapalı vaziyette ayaklanarak banyoya doğru ilerledim. Burak'ın insanlara sorular sorduğumu bilmemesini istiyordum çünkü gelip bir kere daha bana carlamasına ihtiyacım yoktu. Onun, bu işin peşini bırak Merve, mottolarını dinlemek istemiyordum. Çünkü o istese de istemese de ben bu işin peşini bırakmayacaktım.

Tamamen ayılmış bir şekilde yönümü mutfağa çevirdim. Kızların kurduğu sofranın sesini duyduğum için sırıttım. Şu dünyada hazır sofraya oturmak kadar mutluluk veren bir şey var mıydı acaba? Tamam, biraz abarttım ama ana fikri aktarabildiğimi düşünüyorum.

Canlı bir sesle, "Günaydın!" diyerek mutfağa girdiğimde Naile damağını çekerken Vesile ona gülüyordu. Gözlerimi kısarak, "Hayırdır ne konuşuyordunuz?" diye sordum. Çünkü günaydınımla onu korkutmadığımdan emindim. Muhtemelen benim duymamı istemedikleri bir şey konuşuyorlardı. Bir de tabi ben girerken fısıldadıklarını işitmiştim, bu da bir ipucuydu.

Aşkın Rengi: MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin