Çokça sevdiğim bir okuyucumun doğum gününe hitaben bu ara bölümü beğeninize sunuyorum :)
Doruk ve Naile'nin büyük kavgası ardından kızlarımızın Mert'in evinde üç erkekle kaldığı kaldığı geceyi barındıran bir özel bölümdür. (25. Bölüm suları yan karakter akışı)
İyi okumalar canım okurlar...
***
Naile'nin Ağzından;
Derin bir nefes vererek kafamı masaya, açık dosyanın üzerine bıraktım. Alnım sert zemine çarptığı için acısa da umursamadım. Dağınık topuzumdan kurtulan saçlar, düşen başımla birlikte masaya yayılmışlardı. Uzun zamandır dava almıyor oluşum ters tepmişti. Son davamdan bu yana değişen ve gelişen kurallara ayak uydurmaya da çalıştığım için süreç yavaş ilerliyordu ve ben bayılmak üzereydim.
Tıklanan kapının sesi kulaklarımda yankılanınca doğruldum. İki elimi şakaklarıma doğru sürterek önüme düşen saçları yerlerine ittim ve "Gir." dedim, yüksek çıkartmaya dahi çabalamadığım bir sesle.
Açılan kapının arasından başını uzatan Doruk'u görünce yorgunlukla kapanan gözlerim kendiliğinden açılmış, içimi tatlı ama gergin bir heyecan kaplamıştı. Saçlarımı tutan ellerimin masaya düştüğünü hissedebiliyordum.
"Tam duyamadım, gir mi dedin?" dediğinde kendime gelip boğazımı temizleyerek, "Gel." cevabını verdim, tek kelimeyle. Birden fazla kelime kullanabilmem için önce midemin sinsi hareketlenmesine engel olmam gerekiyordu.
Bedenini tamamen içeri sokarak ardından kapıyı kapattı ve çaprazımdaki koltuğa dik bir şekilde oturdu. Rahat olmadığının farkındaydım. Ellerini dizleri arasında birleştirmiş, hiç konuşmadan iki koltuk arasındaki sehpaya bakıyordu.
Midemdeki hareketlenmenin geçmesini beklersem eğer daha çok beklerdim. Dağınık sarı saçları, kirli sakalları, ezbere bildiğim benleri tam karşımdayken ve artık onu çok zor görebiliyorken heyecanımı dindirmem kolay değildi. Bu nedenle kendi kendimi kendim toparladım.
"Sana nasıl yardımcı olabilirim?" dedim, güçlü çıkması adına çaba sarf ettiğim sesimle. İçimde dönüp duran duygu selini belli etmek şu an isteyeceğim en son şeydi.
Dudaklarının arasından süzülen nefes kulaklarıma usulca ulaşırken başını kaldırıp gözlerini gözlerime dikti. "Biraz konuşabilir miyiz?" Bal rengi gözleri bana beklentiyle bakarken yutkunmak istedim. Onunla konuşmayı her zaman isterdim ama son konuşmamız pek iç açıcı olmadığı için artık korkuyordum.
Ellerimi masanın üzerinde birleştirip sıkarken, "Aynı şeyleri tekrar etmenin ikimize de bir faydası yok." dedim, içten içe kendimi pataklamak istesem de. Gözlerini yorgunlukla kapatıp başını iki yana sallayarak, "Aynı şeyleri konuşmaya gelmedim." cevabını verince kaşlarım istemsizce çatıldı. Beklediğim yanıt bu değildi.
Göz kapakları aralanıp gözleri tekrar gözlerimle buluşurken, "Aramızdaki gerginliğe bir son vermemiz lazım." diye devam etti. Önce onun önerisini dinlemek adına ve verecek bir cevabım olmadığı için sessiz kaldım. Sessizliğimden faydalanarak, "Tamam olmayacaksak olmasın ama bu şekilde devam edemeyiz." dediğinde kalbim üzüntüyle karıncalanırken kaşlarım aksi yönde havalandı. "Olmayacaksa olmasın, diyorsun." diye mırıldandım sessizce. Sessiz söylemime karşın, "Anlamadım?" deyince boğazımı temizleyip içimde dönen fırtınayı geri plana atarak, "Haklısın." dedim. Olmayacaksak olmasın. Bu kadar kolaydı demek ki normale dönmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Rengi: Mavi
RomanceBu kitap "aşk" ile ilgilidir, askerliğe dair ayrıntılı anlatımlar içermemektedir. *** Şu an dünyada yazılmış̧ kaç̧ roman vardır? Milyonlarca. Peki yazılmamış̧ kaç̧ roman vardır? Her bir insanın hayatı sayfalara dökülmemiş̧ birer roman sayılamaz mıyd...