Sonunda Burak'ın anlatımıyla yazdığım bir bölümü beğeninize sunuyorum. Umarım güzel bir okuma olur.
Beğeni ve yorumlarınızla desteğinizi göstermeyi ihmal etmeyin :)
***
Burak'ın Anlatımıyla;
Sinirden titreyen ellerimle güç bela anahtar deliğini bulup kapıyı sertçe açtım. Çantamı kenara atarken kapı savrularak arkasındaki duvara vurdu. Oğuz içeriden, "Abi!" diye seslenerek endişeyle yanıma geldi. Ona sinirimi belli etmemek adına sakinleşmeye çalıştım. Yıllarca onu tüm bu olayların dışında tutmayı başarmıştım değil mi? Bugün de başarabilirdim.
Salonun girişine yaslanmış bize bakan, sözde annemin varlığı beni gerim gerim gererken, "Sen biraz dışarı çık Oğuz." dedim. "Abi..." diyerek söze başlayacak olduğunda bakışlarımı, sertçe baktığım kadından çekip Oğuz'a döndürdüm. "Çık dedim." Gözlerini bir bende bir annemde tereddütle gezdirip bir şey demeden kapıyı çekip çıktı.
"Senden daha sıcak bir çocuk." dedi karşımda rahatça dikilirken. Hareketleri sinirimi bozsa da sesimi yükseltmeyecektim. Ona beni sinirlendirebildiğini bilme hazzını yaşatmayacaktım.
"Hangi hakla buraya gelebiliyorsun?" dedim dümdüz bir sesle. Omuz silkti. "Oğullarımı görmeye geldim." dediğinde ruhsuzca güldüm. "Altı sene sonra mı aklına geldi oğulların?" Yüzüme baygın baygın bakıp, "Ne dememi istiyorsun?" dedi. İşte benim annem bu kadardı. Kendi kanından insanları özlemekten bile acizdi.
Durup sadece acıyarak ona baktım. Her seferinde kendimi, bu sefer gerçekten bize döndüğüne inandırmıştım. Ne yapmış olursa olsun, annemdi çünkü. Elbet bizi seviyor diye düşünürdüm hep. Artık gitmeyecek, bizi bırakmayacak derdim kendi kendime. Ben ona ne kadar sinirli olursam olayım, kendini affettirmeye çalışacak gibi gelirdi. Allah biliyor ya, bir nebze çabalasaydı her şeyin üstesinden gelirdim. Ama o ne bizim için, gitmemek üzere dönüyordu ne de tekrar bir aile olabilmemiz adına en ufak bir çaba gösteriyordu. Bazen bizi sevdiğinden bile şüphe ediyordum. Burası, onun gidecek yeri kalmadığında yeni bir yer bulana kadar uğradığı bir yerdi. Bizim varlığımız onun için önemli dahi değildi.
Şekilli kaşları çatılırken, "Çek şu bakışlarını üzerimden." dedi sertçe. "Yazık." demekle yetindim sadece. Halbuki ne çok isterdim başımı dizlerine koymayı. Çocukken okşadığı gibi saçlarımı okşamasını ne çok isterdim. Yazık. Çocuk hayallerime yazık.
Arkamdaki kapıyı ardına kadar açıp, "Git kalacak başka yer bul." dedim. "Ne saçmalıyorsun sen? Benim evim burası, çok istiyorsan sen git." dediğinde bu sefer gerçekten güldüm. "Bilmiyorsun değil mi?" dedim gülümsememin arasından. Boş bakışlarını yüzümde tutmaya devam edince, "Tabi, hiç ilgilenmedin ki, nereden bileceksin değil mi?" diye ekledim. "Babam bu evin tapusunu yirmi yaşında sahip olabilmesi adına Oğuz'a bırakmış. Sayende bundan hiç haberimiz olmamıştı ama şanssızsın ki avukat sana ulaşamayınca bize geldi." Kapıyı bırakıp birkaç adım atarak karşısına geçtim. "Bu ev üzerinde hiçbir hakkın kalmadı Vahide Hanım. Şimdi git buradan." dedim sinirden kızaran yüzünü zevkle izlerken.
Karşımda dimdik durup, "Babanın neden evi Oğuz'a bıraktığını biliyor musun peki?" dedi hırsla. "Seni hiçbir zaman, hiçbir şeye layık görmedi çünkü. Oğuz'u her zaman senden daha çok sevdi." Hayal kırıklığıyla dolup taşan bakışlarımı onda sabitledim. Bir şeyi elde edemediğinde karşısındakini yaralaması gerekirdi. Çünkü ancak o zaman kendi yaralarını gizleyebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Rengi: Mavi
RomantizmBu kitap "aşk" ile ilgilidir, askerliğe dair ayrıntılı anlatımlar içermemektedir. *** Şu an dünyada yazılmış̧ kaç̧ roman vardır? Milyonlarca. Peki yazılmamış̧ kaç̧ roman vardır? Her bir insanın hayatı sayfalara dökülmemiş̧ birer roman sayılamaz mıyd...