18 | MUCİZE

471 20 0
                                    

Günün bitmesine yaklaşık bir dakika kala paylaşarak, geç paylaşma rekorumu kırdım... Erken paylaşacağıma dair söz vermiştim ama işler umduğum gibi gitmedi maalesef ve yine bu saatlere kaldım. En azından gün bitmeden paylaşmayı başardığım için kendimi tebrik ediyor ve size iyi okumalar diliyorum :)

***

Sert bakışlarını üzerimde sabitlemiş anneme doğru temkinle yaklaştım. Beklediğimden kısık çıkan sesimle, "Anne?" diyebildim sadece. Zaten başka bir şey dememe fırsat vermeden elini havaya kaldırıp beni susturmuştu. Bakışlarını, arkamda varlığını hissettiğim Burak'a çevirdi. Nefes alış-verişlerim hızlı ve kesik kesikti. Apartmanın içerisinde, dudaklarımdan çıkan havanın sesi yankılanıyordu. 

Annem hâlâ Burak'a bakarken bana doğru, "Eve çık." dedi. Sertçe yutkunup, "Anne..." diyecek oldum ki, "Düş önüme." diye tısladı. Sesi ürkütücü bir soğukluktaydı. Dediğini ikiletmedim. Arkama dönüp Burak'a bakamıyordum bile. Bana gergin bakışlar atan arkadaşlarıma doğru ilerledim. Biz önde, annem arkada, cezamın kesileceği evimize çıkıyorduk. 

Vesile kulağıma doğru fısıltıyla, "Cüzdanını kapının önünde düşürmüşsün. Peşinden çıktığını, kapanan kapı sesiyle fark ettik." dedi. Kendi kendime sinirlenerek kısa bir anlığına gözlerimi kapattım. Aptal kafalı kadının tekiydim. 

"Arkasından çıktık ama yetişemedik. İçeriden sesin geliyordu ve son kısmı duydu. Sorduğunda sakın kıvırma." dedi Naile, uyarı mahiyetinde. Yapma be, der gibi yüzüne baktığımda üzülerek omuzlarını kaldırıp indirdi. Halbuki ben aklımda planı kurmuştum. Hasta bir arkadaşı ziyaret ettiğimi söyleyecektim. Yalan değildi ama aptal çenem yüzünden elimde patlamıştı.

Eve girmeden önce ikisi birlikte, "Özür dileriz." diye eklediler, üzgün olduklarını belli eden bir tonda. İkisine de buruk bir gülümsemeyle karşılık verdim. Onların yapabileceği bir şey yoktu sonuçta, engel olmaya çalışmıştılar. Hata tamamen bendeydi. Annemin hemen alt katında bir erkekle buluşmam hataydı. 

Suçumu bilerek salona geçtim. Kızlar da peşimden gelmişlerdi. Domino taşları gibi yan yana dizildik koltukta. Hatice Teyze ve Ayşe Teyze tekli koltuklara oturmuş neler olduğunu anlamaya çalışır bir ifadeyle bize bakıyorlardı. 

"Kızım ekmekler nerede?" dedi Hatice Teyze, her şeyden habersiz. Cevap vermedim. Gözlerimi ellerime dikmiştim. Bu ânı nasıl atlatacağımı düşünüyordum. 

"Sahi," dedi annem, buz gibi sesiyle. "Nerede Merve ekmekler? Yoksa her gün ekmek almaya diye çıkıp o ekmekleri alt katımızdan mı getiriyordun?" Gözlerim büyürken başımı iki yana sallayarak anneme baktım. "Gerçekten ekmek almaya gidiyordum anne." dedim, ama sesim umduğum kadar güçlü değildi. 

"Ne işin vardı o zaman o evde?" diye kükredi bir anda. Olduğum yere mıhlandım. "Biz kızımızı ekmek almaya gidiyor sanıyoruz ama kendisini bir erkeğin evinde buluyoruz." İsterik gülüşü beni daha çok geriyordu. 

Naile, "Zinet Teyze..." diyerek söze girecek oldu ki annesi, "Sen sus." diyerek lafını ağzına tıktı. Salonda elle tutulur, gözle görülür bir gerginlik hâkimdi. 

"Sevgilin mi o çocuk?" dedi annem, sesinde tiksintiyi andıran bir merak vardı. Konuşmanın başından beri yapabildiğim tek şeyi yaparak tekrar başımı iki yana salladım. "Hayır. Yemin ederim değil." Sesimdeki gerginlik inandırıcılığımı örseliyordu. 

"Ne işin vardı kızım o zaman evinde? Neden onu sevdiğini söylüyordun?" İyiden iyiye sinirlenmeye başladığını görünce, "Seviyorum çünkü." dedim, kısılan sesimle. Bunu bu saatten sonra saklamanın lüzumu yoktu. 

Aşkın Rengi: MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin