6 | TESADÜFLER

906 17 4
                                    

İçimde beni yiyip bitirmeye çalışan bir kurtla kahvaltı yapmaya çalışıyordum. Yüzbaşı'yla konuştuğumdan beri hata yapıp yapmadığımı sorup duruyordum kendime. Onu muaf tuttuğum için bana teşekkür ederken o kadar içtendi ki, hikayesini gerçekten deşmemem gerekiyor gibi hissediyordum. Elimde olsa belki de iptal ederdim çevirdiğim oyunu ama kuruldaki büyük büyük insanlar iki gün içerisinde fikrimi değiştirdiğim için beni güvenilmez bulup işimi elimden dahi alabilirdi. Şu an her şey pamuk ipliğine bağlıydı. Küçücük bir noktayı eşelersem bütün ip kopardı.

Gerçekten aptal küçük bir kızdım. Ne düşünüyordum sanki bu yola başvurarak? Adamla gerçekten iyi anlaşacağımız varsa bile bütün gemileri yakmış gibi hissediyordum. Ama ben ne bileyim, haberi alır almaz bana güler yüzünü göstermeye başlayacağını. Daha düne kadar nefret etmiyor muydu sonuçta benden?

"Krep, krep olalı böyle zulüm görmedi. Yemeyeceksen ver oğlum oynama nimetle." diyen Naile'ye kaldırdım kafamı. Ben bayık bayık yüzüne bakarken Vesile, "Bir kızın krepine göz dikmediğin kalmıştı kedicik. Doy artık beş tane yedin ya." dedi. Yüzüme hafif bir tebessüm yerleşti.

"Sen de konuş artık be kızım. Kahvaltı yerine kendini yiyorsun, farkında değiliz sanma." diye lafı bana çevirince konu nerden bana geldi anlamayarak, "Hayda." dedim. "Ben ne alaka şimdi ya?", "Var işte bir şeyler Merve. Bizden neden saklıyorsun ki? Kız kardeşlik kurallarına aykırı bu haberin olsun. Üzüyorsun." diyerek araya giren Naile'ye döndüm yine. Elini alınırmış gibi kalbinin üzerine götürmüş çakma bir hüzünle bana bakıyordu. Bir yerde haklılardı. Artık saklamamın bir manası yoktu. Zaten geri dönüş yolum da kapalıydı.

"Peki." dedim sessizce. İkisi zafer kazanmış gibi ellerini çarparken ben gözlerimi devirdim. "Hadi başla bakalım balkabağı." dedi Vesile. Bu cümleyi bekliyormuş gibi plan yapma sürecimden az önce bana teşekkür eden Burak Yüzbaşı'na kadar her şeyi soluksuz anlattım. Konuşmam bitene kadar ikisi de sadece sustu ve dinledi. Hatta ben sustuktan sonra da boş boş bakmaya devam ettiler. Saçma sapan bir sessizlik vardı mutfakta.

İlk konuşan Vesile oldu. Elini dayadığı çenesinden çekip, "Her şey iyi güzel de..." diyerek Naile'ye döndü. "Sen ne bok yiyordun bunlar olurken. Aynı yerde çalışmıyor musunuz siz?" Naile gözlerini devirip, "Müneccimim çünkü ben değil mi zekâ abidesi. Merve'nin yaptığı her şeyi sezebilme yeteneğine sahibim." diye cevap verdi. Vesile ellerini kaldırıp, "Tamam zaten konumuz bu değil." dedi ve bana dönüp, "Peki sen ne düşünüyordun tek başına böyle bir plan yaparken?" dedi sertçe. "Tek başına" kısmını itinayla vurgulamıştı. Omuzlarım düştü. Cevap vermedim.

"Tamam bize anlatmama kısmına takılmayalım hadi. Ama gerçekten ne düşünüyordun böyle bir plan yaparken? Elle tutulur hiçbir tarafı yok ki be kızım." diyen Naile'ye de cevap veremedim.

Vesile tekrar araya girerek, "Her şeyi geçtim, bir insanla oynamak resmen bu. Adam bir de gelip teşekkür etmiş sana. Yani anlatmaya başladığından beri düşünüyorum düşünüyorum ama senin nasıl böyle bir yola baş vurduğunu aklım almıyor." dedi çatık kaşlarıyla. Naile'ye göre Vesile daha sert tepki veriyordu. Bilmiyorum belki de yaşının bizden büyük olmasından dolayı, ciddi konularda en sert yorumlar hep ondan çıkıyordu.

"Başka şansım yoktu." diye kendimi savunmaya geçtim. "Adam izin vermiyordu ona yardımcı olmama, ne yapsaydım bıraksaydım askerliğini mi yaksaydı?" Vesile kafasını yana yatırıp, "Bana maval okuma Merve." dedi. Gözlerim istemsizce büyürken, "Maval filan okumuyorum." diye cevap verdim. "Bırak yaksaydı, sana ne? Ama hayır, yakamazdın çünkü onu merak ediyorsun. Ona yardım etmek, hayatını öğrenmek istiyorsun ve belki hatta onun hayatında bir yerin olsun istiyorsun." Zaten sinirlerim bozuktu, Vesile'nin bu sert çıkışı iyice bozunca yaşlar gözüme tırmanmaya başladı.

Aşkın Rengi: MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin