Güne yine acı bir kahveyle başladım. Hayatım boyunca neredeyse erken kalkmış olmama rağmen hala bu duruma alışamamıştım. Bıraksalar daha saatlerce uyurdum. O yüzden ayılmam için bu kahveyi tamamen içmem şarttı. Çayı tercih ederdim ama onun benim ayılmama herhangi bir katkısı yoktu.
Bugünün çizelgesinde yedi kişi vardı. Hepsi teğmendi. Yüzbaşıların yarısı gelmiş yarısı gelmemişti ama onlarla kendim uğraşmayacaktım. Direk Binbaşı Avşar'a isimlerini verecektim. Eninde sonunda gelmek zorundaydılar. Üste bulunan bütün yüzbaşı ve teğmenler için dosya açmam gerekiyordu. Her ay düzenli olarak kurula dosyaların bir kopyasını gönderecektim ve onlar da hepsiyle ayrı ayrı ilgilenecekti. Dosyası olmayan ve dosyalarında kurulun hoşuna gitmeyecek yazılar olan askerler için farklı yaptırımlar olacaktı. Sistem buydu ama dosyası olmayan askerler için benim de başımın yanma ihtimali vardı tabi. Görevden alınmak şu an isteyeceğim en son şeydi.
Hafifçe tıklanan kapının sesini duyunca başımı çizelgeden kaldırıp, "Gir." dedim. Bir genç teğmen yavaşça içeri girip çekingence birkaç adım attı. "Müsait miydiniz Merve Hanım?" Gülümseyerek başımla onayladım. Siması çok tanıdık gelen genç kıza, "Bir sorun mu var?" dedim. Bakışlarını ellerine indirip, "Eğer vaktiniz varsa biraz konuşmak istiyordum." dedi. Önümdeki çizelgeye kısa bir bakış attım. Yirmi dakikaya yeni bir teğmen görüşmem vardı ama bu kızı geri çevirmek istemiyordum. Sonraya randevu aldırsam belki hevesi kırılacaktı ve gelmek istemeyecekti bir daha.
Düşünerek vakit kaybetmemek adına, "Gel tabi." dedim hızlıca. Karşımdaki ikili koltuğa geçip kasılarak oturdu. "Rahat olabilirsin. Burada baş başayız." Sonunda bakışlarını yüzüme çevirdi. "Asel ben. Geldiğiniz ilk gün görüşmüştük." Başımı sallayıp çekmeceden dosyasını buldum ve önüme çıkardım. "Evet Aselciğim seni dinliyorum." dedim psikolog kimliğime bürünerek.
Gergin bir şekilde tulumunun fermuarıyla oynuyordu. "Ben dünden beri kendimi biraz kötü hissediyorum." dedi ve sustu. Dünkü şehide gitti aklım bir anlığına. "Kötüyü bana tanımlayabilir misin?" Boğazını temizledi. "Yemek yiyemiyorum, midem almıyor. Gece de uyuyamadım. Gözümü her kapattığımda tabut geliyor aklıma. Üstelik kadın bir yüzbaşı olduğu için kendimi onun yerine koymadan duramıyorum." dedi nefes almadan. Cevap vermeden önce dosyasına baktım. Kayda değer bir notum yoktu. Ağırdan almak ve onu korkutmamak en iyisiydi.
"Bu gayet normal bir durum. Ben asker olmadığım halde kendimi o tabutta hayal ettim. Tabi ki benim hayal etmemle senin etmen aynı şey değil bunun farkındayım. Ama bence sen konuya yanlış taraftan yaklaşıyorsun." Kafa karışıklığıyla yüzüme baktı. "Güzelim, ölüm kaçınılmaz bir şey bulunduğumuz dünyada. Yarın öbür gün, belki bir saat sonra bizde hayata gözlerimizi yumacağız. Bunu bizler ön göremeyiz. Ama sen bu olayı kabullenip tabutun içindeki bedene şehit gözüyle bakmayı denesen belki her şey daha farklı şekillenebilir hayalinde. Evet dün bir asker kaybettik ama o asker zaten ölümü göze almış bir insan değil mi aynı zamanda? Bütün hayatı boyunca asker olmak isteyen, pilot olabilen nadir kadınlardan değil mi? Peki sen, öylesine mi asker oldun?" Kız alt dudağını dişleri arasına alıp başını iki yana salladı. "Bana nasıl asker olmaya karar verdiğini anlatsana." dedim konuya başka bir açıdan yaklaşmasını sağlamaya çalışarak.
"Ben lisedeyken Solotürk'ün, Türk Yıldızlarının gösterilerini takip ederdim. Her izlediğimde onlarla uçtuğumu hayal ettim. Gökyüzünde süzüldüğümü hissettim. Üstelik bunu sadece zevk için değil ülkem için yaptığımı düşündüm. Hayalimde bile göğsüm kabarırdı. Bir şeyleri değiştirebileceğimi hayal ettim eğer asker olursam.", "Kendi kararındı üstelik?" dedim teyit etmek için. Başıyla onayladı. "Peki ne oldu o hayaline?" diye eklediğimde sessiz kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Rengi: Mavi
RomanceBu kitap "aşk" ile ilgilidir, askerliğe dair ayrıntılı anlatımlar içermemektedir. *** Şu an dünyada yazılmış̧ kaç̧ roman vardır? Milyonlarca. Peki yazılmamış̧ kaç̧ roman vardır? Her bir insanın hayatı sayfalara dökülmemiş̧ birer roman sayılamaz mıyd...