Uzun bir aradan sonra attığım özel bölümün ve atacağım yeni bölümün bugüne denk gelmesi, tesadüfler açısında üzüntü veren bir tesadüf oldu. Vefat etmiş bütün yurttaşlarımızın mekanı cennet olsun. Hâlâ enkaz altında olan ve canını dişine takmış mücadele veren bütün yurttaşlarımıza da Allah'tan sabır ve güç diliyorum, kalplerimiz sizinle.
Böylesi acı bir günde derdim asla bölüm atmak değil belki bir nebze yaşadığımız acıdan sizleri uzaklaştırabilmek ve bir okuyucuma bölüm atacağıma dair söz vermiş olmak. Yoksa zaten son attığım bölümün üzerinden bir sene geçmişken birkaç gün daha bekletebilirdim. Umarım bu iki bölüm size nefes olur.
***
İki elimi de telaşla kendime çekerek yatağın bana ait olan tarafına doğru yöneldim. Boğazını temizleyen sesinin ardından yatağın gıcırdamasını duyduğumda ben komodindeki ıhlamuru elime almakla meşguldüm. Alev alan yanaklarımı bardağı başıma dikleyerek gizlemeye çalıştım. Burnumu dahi tıkamaya fırsat bulamadığımdan soğumuş olan ıhlamurun keskin tadı boğazımı yakarak mideme inerken kusmak istesem de bütün sıvıyı tüketene kadar durmadım. Sonunda bardağı dudaklarımdan uzaklaştırdığımda yüzümü ekşitebileceğim kadar sert ekşittim.
Çocuksu bir telaşla, "Ben gideyim mi? Gideyim bence ben." dediğini duysam da ben kusmamak için kendimi tutmakla meşguldüm. Ağzımı açmış ellerimle hava yaparak dişlerimin arasına kadar giren tadı yok etmeye çalışıyordum. Öğürmemek adına büyük bir çaba harcasam da çalkalanan midemi görmezden gelmek çok zordu. Dudaklarım arasından bir inilti kaçarken midemi tutarak yataktan aşağı doğru eğildim.
Doruk hızla yanıma gelerek görüşümü kapatan saçlarımı arkaya iterken, "Kusacak mısın? Poşet getireyim mi?" dedi, endişeli bir sesle. Başımı hızla iki yana sallayarak derin nefesler almaya çalıştım. Doruk, "Ben getireyim." diyerek çöktüğü dizinin üzerinden kalkınca kolunu yakalayarak onu durdurdum. Başımı kaldırmadan, "Sadece su." diyebildim kesik nefeslerim arasından. Elim kolunun üzerinden kayarken açılan kapının sesini duydum. Midem hala ağzımdaydı. Nefret ediyordum bitkisel şeyler içmekten. Nefret. Doruk beni öpmüş olsa kendimi daha az utandırırdım herhalde.
Adım sesleri ardından kapanan kapının sesini duyduğumda başımı kaldırarak bana doğru gelen Doruk'un elindeki bardağı dizlerimin üzerinde kalkarak aldım. Bütün bardağı kafama dikerken iğrenç tadın boğazımdan kayarak yerini terk etmeye başladığını hissedebiliyordum.
Doruk bardağı elimden alırken, "Daha iyi misin?" dediğinde başımı sallayarak yüzüme yapışan saçları çektim. Doruk'un beni öpme ihtimalinin telaşı, kusma ihtimalimin telaşına karışınca, zaten kolay terleyen bedenim bu telaşı fırsat bilmişti resmen.
"Güzelim madem sevmiyorsun neden dikiyorsun kafana bardağı?" Elindekini ıhlamur bardağının yanına bırakırken gözüm o bardağa takılınca iğrenerek baktım. Hele bir Doruku'n karşısında kusmuş olsaydım var ya ben seni yere atıp parçalamasını bilmez miydim... Bir saniye. Güzelim mi dedi o bana?
Alt dudağımı içeriden ısırarak gözlerine baktığımda cevap bekler gibi baktığını gördüm. Bense sorusunun cevabını düşünmektense bana güzelim diye hitap etmesine takılı kalmıştım. Onun belki de öylesine kullandığı hitap kalbime öylesine dokunmuştu ki gülümsememek için kendime hâkim olmaya çalışıyordum. Bana, sevdiğin adamın sana karşı kullanabileceği tek kelime olsa ne olsun isterdin, diye sorsalar tek bir an düşünmeden güzelim kelimesini seçerdim. Nasıl da güzel dökülmüştü dudaklarının arasından.
"Naile?" diyerek bana şüpheyle baktığında kendime gelerek başımı tek bir yana hafifçe sallayıp, "O kadar yapmışsın. İçmemek olmazdı." diye kaçamak bir cevap verdim ama bununla alakası yoktu. Ben o bardağı komodine bırakırken daha sonrasında unutmuşum gibi yapacaktım. O ıhlamuru içmek gibi bir niyetim yoktu. Ta ki... Neyse işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Rengi: Mavi
RomanceBu kitap "aşk" ile ilgilidir, askerliğe dair ayrıntılı anlatımlar içermemektedir. *** Şu an dünyada yazılmış̧ kaç̧ roman vardır? Milyonlarca. Peki yazılmamış̧ kaç̧ roman vardır? Her bir insanın hayatı sayfalara dökülmemiş̧ birer roman sayılamaz mıyd...