15 | BEKLEYİŞ

440 16 0
                                    

Öncelikle hikayeme de ev sahipliği yapan güzel İzmir'de gerçekleşen deprem için çok üzgün olduğumu belirtmek isterim. Vefat eden tüm kardeşlerimizin mekanı cennet olsun. Enkaz altında kalmış, kalmakta olan tüm kardeşlerimize de Allah yardım etsin. Dualarımız sizinle 🙏🏻

Evimizde misafir olduğu için çok geç oldu, çok üzgünüm. Ama gününü geçirmek istemedim.

İyi okumalarrr...

***

Kural çok basitti. Doğardık, büyürdük ve ölürdük. İnsanoğlu bu denli basit bir kuralla dahi başa çıkamıyordu. Üç adımlık ömrümüze ne çok şey sığdırmaya çalışıyorduk. Mutlu olmak istiyorduk. Mutluluğun yanında gelen hüznü görmezden gelerek. Sevilmek istiyorduk. Hayal kırıklığı denen duyguyu hiçe sayarak. Âşık olmak istiyorduk. Aşkla birlikte geleceğini adımız gibi bildiğimiz acıyı bir türlü kabullenemeyerek.

Elimi kolumu bağlayıp beni bir hücreye hapsetmişler gibiydim. Ne bağlarımı çözebiliyor ne de aldığım nefesi hissedebiliyordum. Beklenen acı tüm bedenimi sarmalamıştı. Bense onu dindirmek için hiçbir çaba sarf etmiyordum. Kim bilebilirdi ki bir türlü kabullenemediğim o acının beni bugün ayakta tutacağını?

Burak'ın uçağı düşeli iki saat olmuştu. Arama kurtarma ekipleri olay gerçekleştikten hemen sonra yola çıkmışlardı. Doruk tüm ikazlara rağmen iniş yapmayıp gökyüzünde kalarak onu bulmaya çalışmıştı ama olumsuz hava şartları sebebiyle başarılı olamamıştı. En azından bize böyle söylemişlerdi. Biz dediğimde, toplama alanında toplanmış tüm filoydu. Yoksa gelip birinin bana bir şey söylediği yoktu.

Uçak enkazı bulunalı bir saat kadar olacaktı ama Burak daha bulunamamıştı. Anlaşılan uçak düşmeden evvel kaybolduğu o kısa zaman dilimi içerisinde atlamayı başarmış ve ormanın derinliklerine savrulmuştu. Daha erken atlasa yürüyerek filoya dönebileceğini konuşuyorlardı insanlar. Geç atladığı için hasarın büyük olabileceğini düşünüyorlardı. Ben ise düşünmeyi bırakmıştım. Ne kadar çok düşünüyorsam o kadar çok korku bedenimi ele geçirmeye yelteniyordu. Onu görene kadar düşünmemeye karar vermiştim. Dönecekti, sağ salim dönecekti.

Elinde bir bardakla önümde duran Naile'ye kaldırdım bakışlarımı. Düşük sesiyle, "Su." dedi sadece. Güçsüz başımı iki yana salladım. Önümde çömelip bardağı elime tutuşturarak, "Bir yudum iç." dedi. İçmezsem yakamı bırakmayacağını anlayarak bardağı dudaklarıma götürüp isteksiz bir yudum aldım. Midem bulanıyor, başım dönüyordu. Sanki aklımdan çıkarmaya çalıştığım tüm düşünceler yönlerini değiştirip beni rahatsız etmek adına vücuduma yayılmıştı. 

Naile, bardağı elimden alıp oturduğum kaldırımda yana koydu. Diz çökmeyi bırakarak yanıma oturdu. O da en az benim kadar kötüydü. Doruk'un uçağı inmiş olsa da onu da daha görememiştik. İner inmez arama kurtarma ekiplerine katılmıştı. Düşen uçağın içindeki kişinin Doruk olmadığını öğrendiğinde rahatladığını biliyordum ama birkaç saniye içinde gerçeklik onun da yüzüne çarpmış ve düşenin Burak olduğunu anlayınca hissettiği rahatlama onu anında terk etmişti. O şimdi bir de Doruk'u düşünüyordu, kim bilir o ne haldeydi. Konuşmuyorduk belki ama duygularımız havada çarpışıyordu. O beni biliyordu, ben onu. 

"Kızlar!" diye bağıran tanıdık sesi duyunca ikimizde başımızı kaldırıp gelen adım seslerine döndük. Önde Mert koşarak bize geliyor, arkasında Vesile güç bela ona yetişmeye çalışıyordu. 

Mert dizleri üzerine çökerek, "Nasıl oldu?" dedi. Kırmızı gözleri kendini ele verse de dik durmaya çalışıyordu. Bu çabasını takdir etmiştim. Keşke bende de dik durabilecek güç olsaydı. Belki ağlayamıyordum ama bu güçlü olmamla alakalı değildi. Daha çok beynim olay mahallini terk etmiş ve olayları kavrama yeteneğimi beraberinde götürmüş gibiydi. Kelimenin tam manasıyla, ot gibiydim.

Aşkın Rengi: MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin