42 | MAVİ KETEN

107 7 0
                                    

Dolu dolu bir bölümle gelmeyi başarabildiysem buyurunuz bölüme geçeliiim...

***

Artık üzerinde durmaktan yorulduğum topuklularımla üssün çıkışına doğru yürüyordum. Çok şükür odamın içinde bulunduğu bina çıkıştan o kadar uzak değildi. Allah muhafaza üssün derinliklerinde olsaydı bu yolu ağlayarak geliyor olurdum çünkü gerçekten devasa bir üstü.

Kapıda duran askere karşılığını alamayacağımı bildiğim halde gülümseyip güvenlik kulübesinin içine doğru, "Bana bir taksi çağırmanız mümkün müdür acaba?" diye seslendim. İçerideki asker başını hafifçe eğip, "Çağırıyorum Merve Hanım." dediğinde kısa bir tebessümle teşekkür edip iki adım gerileyerek görüş açısından çıktım. Omzumdan düşen çantamı geri yerine çıkartarak kollarımı birbirine doladım ve beklemeye başladım.

Burak'ın odasından kazasız belasız çıkıp geç kaldığım seansıma özür dileyerek hızlı bir geçiş yaptıktan sonra bugün sakin geçmişti. Öğle yemeğinde Naile ile yemek yemiş ve günün geri kalanında fırsatımız olmaz diye öncesinde vedalaşmıştık. Doruk'la vedalaşma fırsatım olmamıştı çünkü onu gün içinde görememiştim. O da Burak da yemeğe gelmemişlerdi ya da bizden sonra gelmişlerdi. Yemek dışında da filo içinde rastlaşmamız çok kolay olmuyordu zaten. Ama yarın geri dönecekleri için vedalaşamamak çok kafama takılmamıştı.

"Merve Hanım durakta araç kalmamış." diyen mahcup sesi duyunca öne gidip askerle göz teması kurdum. Önemli değilmiş gibi, "Yoldan çeviririm ben, sağ ol yine de." desem de yoldan çeviremeyeceğimden neredeyse emindim. Zira üs öyle bir yerdeydi ki askeriyeden çıktığında otoyola bağlanıyordun ve bırak taksiyi, çok fazla araba bile geçmiyordu. En kötü bir otobüs bulurdum.

"Emin misiniz? Biraz bekleyin isterseniz bir daha ararım birazdan?" Kabanımın cebinden telefonumu çıkartıp saate bakarak başımı iki yana salladım. "Bu saatte taksilerin durağa döneceklerini zannetmiyorum." Kendimden emin bir gülümsemeyle askere bakıp, "Bakarım ben başımın çaresine." diye ekledim. Asker tam olarak tatmin olmamıştı ama yine de başını salladı. Selam vermek adına başımı hafifçe eğip ellerimi cebime sokarak yürümeye başladım. Hava da aksi gibi çok soğuktu. Yemek yedikten sonra üzerimdeki kırıklığı neredeyse tamamen atmıştım ama içime işleyen soğuk durumu eski haline getirmeye çalışıyordu.

Kabanımın yakasını kaldırıp boynumu iyice sararken bir araba son sürat yanımdan geçti. Ağaçlı yoldan sağa dönerken arabanın Doruk'un arabası olduğunu fark ettim. Onun Naile ile gittiğini düşünürsek anahtarlarını muhtemelen Burak'a bırakmıştı. Çoktan gözden kaybolan arabanın arkasından yüzümü buruşturarak baktım. Şu aptal ayrılık muhabbeti olmasaydı ne güzel Burak beni istediğim yere götürürdü. Birlikteyken mahcup oluyordum belki ama şu an o günleri hasretle anıyordum resmen.

Oflayarak sonunda yola çıkmayı başardığımda durup sıkıntılı bir nefes vererek soluma baktım. Ufukta hiç araba gözükmüyordu. En azından durağa kadar yürümeye karar verip sağıma döndüğümde biraz ileride dakikalar önce son sürat yanımdan geçip giden arabayı görünce dudaklarım bir gülümsemeyle kıpırdandı. Sanki ayaklarıma can gelmiş gibi koşar adım arabanın yanına gittim. Ön koltuğun camı aşağı doğru kayarken sırıtıyordum.

"Sen beni mi bekledin?" diye hevesle sorduğumda dudaklarını birbirine bastırıp, "Bu kadar yavaş yürüyeceğini bilseydim o hataya düşmezdim." diye karşılık verdi. Gözlerimi kısarak sırıtmayı kesip, "Bütün gün sen de topuklu ayakkabıyla dolan seni de görürüm." diye çıkıştım. Bilmiş bir tavırla, "Ben neredeyse her gün g yiyorum ama hala hayattayım." dediğinde onunla savaşamayacağıma karar verip sadece başımı sallayarak, "Tamam sensin." dedim. Gülerek, "Binecek misin artık yoksa yakalanmamızı mı bekliyorsun?" dediği anda kendime gelip etrafı kısaca kolaçan ettikten sonra kendimi ön koltuğa attım. Bindiğim gibi Burak vitesi takıp yola çıktı.

Aşkın Rengi: MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin