Ne de güzel erken paylaştım değil mi?... Ben artık kendime bir şey dememeyi seçerek hepinize iyi okumalar diliyorum. Son iki bölümün üzerine fazla olaysız olduğundan dolayı benim gibi garipseyebilirsiniz, bilginize...
***Uyku ve uyanıklık arasında gidip gelen bedenim araftaydı. Tehlikenin geçtiğini biliyordum ama tedirginliği sistemimden atamıyordum. Dolayısıyla Burak tarafından taşınan bedenimi hissediyor ama kendimi uykunun kollarına bırakamıyordum. Burak'ın her zaman beni rahatlatan kokusu bile tam anlamıyla gevşememe yetmiyordu. Etrafımdaki sesler kulaklarıma ulaşıyor ama kelimeleri seçmekte güçlük çekiyordum.
Beynim olan biteni idrak etmeye çalışırken bir bariyere takılınca gözlerimi açmaya zorladım. Kısık gözlerime eşlik eden kısık sesimle, "Doktor..." diye fısıldadım, gücümün yettiği kadar. Burak kısaca gözlerime bakıp, "Yorma kendini sevgilim, ambulans burada." dedi. Başımı iki yana sallayarak göğsüne gömdüm ve gözlerimi kapattım. Sertçe yutkunarak, "Doktor," diye denedim tekrar. "Yaralı, içeride." Burak kollarını daha sıkı sararken uğuldayan kulaklarımın ardından, "Doruk, içeride yaralı varmış." diye bağırdığını duydum. Doruk'tan bir cevap geldi ama algılarım kapanmak adına savaş verdiğinden anlayamadım.
Bedenimin serte yakın olan bir zemine bırakıldığını hissedince korkuyla Burak'ın yakasını yakaladım. "Bırakma beni." kelimeleri döküldü dudaklarımdan. Burak kollarını sırtımdan çekip bedenimi bıraktıktan sonra yüzümü elleri arasına alarak, "Buradayım güzelim, hiçbir yere gitmiyorum." diye fısıldadı. Belki de yüksek sesle söylemişti, emin değildim.
Bir ses geceyi bölerek, "Kaldırın sedyeyi." derken yumruklarım çözüldü ve ellerim bedenime doğru düştü. Vücudum gevşerken bu sesi tanıdığımı fark ettim. Mert de buradaydı.
Üzerinde uzandığım sedye harekete geçti. Doruk'un, "Buraya da sedye getirin, çabuk!" diye bağıran sesi de kulaklarımdaki bariyerleri aşarak beynime ulaşırken artık huzurla gözlerimi kapatabileceğimi anladım. Ambulansın keskin siren sesi yankılanırken bir çift el sağlam elimi kavradı. Sıcak bir nefes, kar soğuğunda donmaya yüz tutan elimi ısıtırken gülümsemek istedim ama gece beni içine çekti.
*
Parlak bir ışık gözlerimi aldı. Kolumu gözlerimin üzerine siper ederek etrafıma bakındım. Ayağımın altındaki kumlar rüzgârda dans ediyor, bileklerimi sarmalıyordu. Bedenim yaz güneşinin sıcağıyla ısınıyordu. Bir şal, çiçekli elbisemin açıkta bıraktığı kollarımda sallanıyordu. Karşımda uçsuz bucaksız mavi deniz vardı. Dudaklarım bir gülümsemeyle kıpırdandı.
Belimi kavrayan bir çift kolla öne doğru hafifçe eğilmek zorunda kaldım. Sırtıma yaslanan göğsün sahibinin kim olduğunu anlayabilmek adına başımı arkaya doğru çevirdiğimde Burak açıkta kalan boynuma sade bir buse kondurdu. Kollarımı, belimi sarmalayan kollarının üzerine koyarak ona tutundum.
Gözümün kenarıyla sağ tarafımdaki hareketliliği sezince oraya baktım. Kırmızı-beyaz kareli örtünün üzerinde yazlık elbiseleriyle oturmuş kahkaha atarak muhabbet eden arkadaşlarıma baktım. Naile Doruk'un göğsüne doğru uzanmıştı. Mert'in kolu Vesile'nin omzunu sarmalamıştı. Örtünün üzeri kan rengini anımsatan renkte sevgi çiçekleriyle kaplıydı. Taze kokuları burnumu dolduruyordu.
Sol tarafıma baktım. Başka bir örtü. Üzerinde ailem oturuyor. Örtünün üzeri lalelerle donanmış. Bana Emirgan'ı anımsatan çeşit çeşit renkte laleler ailemin dizlerine dolanmış. Babam, kardeşlerime bir şeyler anlatıyor, kardeşlerimse onu gülerek dinliyorlardı. Annem başını babamın omzuna yaslamış gülümseyerek bana bakıyordu. Bu kadar insan arasından sadece annem beni görüyordu sanki. Dudaklarım heyecanla kıpırdandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Rengi: Mavi
RomantizmBu kitap "aşk" ile ilgilidir, askerliğe dair ayrıntılı anlatımlar içermemektedir. *** Şu an dünyada yazılmış̧ kaç̧ roman vardır? Milyonlarca. Peki yazılmamış̧ kaç̧ roman vardır? Her bir insanın hayatı sayfalara dökülmemiş̧ birer roman sayılamaz mıyd...