13 | BAKIŞ AÇISI

534 15 2
                                    

Çok düzensiz paylaştığımı fark ettim. Yeni aldığım bir karar olarak, cumartesi gününü yeni bölüm günü ilan ediyorum. Bilginize...

İyi okumalar.

***

Doruk'un Anlatımıyla;

Aklım almıyordu. Gerçekten, Merve nasıl böyle düşüncesizce hareket edebilmişti? Belki Burak onu bu program yüzünden zorlamış olabilirdi ama bu çözüm yolu yerine bir dünya başka çözüm alternatifi bulunabilirdi. Bu... resmen kolaya kaçmaktı.

Burak'ı yedi senedir tanıdığım için ve bir yerden sonra yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmemeye başladığından aklından geçenleri yazılı bir metin gibi okuyabiliyordum. İncinmişti. Kendini birine açmak onun için çok zor bir durumdu. Onu zayıf hissettirirdi. Çünkü yaşadıkları, karşıdaki kişinin ona acımasına sebebiyet verecek diye korkardı. Gerçekten neler yaşadığını ben, Mert ve Ahmet Hoca dışında kimse bilmiyordu. Oğuz dahil. Merve'ye anlattıklarıysa buz dağının görünen kısmıydı. Altında daha neler yaşandığını bilse...

Burak'ın olan biteni vaktinde öğrenmesi hayırlı olmuştu. Çünkü eğer ben Burak'ı tanıyorsam, annesinin gidişini anlattığı bir kadına, kalan her şeyi de anlatırdı. O zaman durum, şu ankinden çok daha vahim olurdu.

Anlam veremediğim nokta, Merve'nin neden böyle bir şey yaptığıydı. Belki kırk yıllık dost değildik ama onu tanıdığım kadarıyla sevdiği insana böyle bir oyun oynayacak birisi değildi. En azından değil gibiydi. Burak'la tartıştıkları ana şahit olmuştum ama sebebini adam akıllı anlatamamıştı bile. Belki de anlamak işime gelmiyordu. Kardeşimi bu denli yaralayan bir insana sempati duyacak değildim. Sinirliydim. Üstelik sadece Merve'ye değildi bu sinirim.

Karşımdan, "Doruk, bir şey söyle." diyen Burak'ın sesini duyunca düşüncelerimden sıyrılıp ellerime diktiğim bakışlarımı Burak'a çevirdim. Yarım saat kadar önce hışımla olay yerini terk eden Burak'ın peşinden kafeteryaya gelmiştim. Onu bu halde yalnız bırakmaya niyetim yoktu. Tabi bir de merak, kediyi öldürürdü.

"Bilmiyorum Burak. Bir şeyler çok saçma. İşin aslını öğrenmek lazım." dedim. Sinirli olmam, mantıklı düşünemeyeceğim anlamına gelmiyordu sonuçta.

"Çok saçma olan, benim birine sorgusuz sualsiz bu denli güvenmem." dediğinde öylesine gülümsedim. "Gerçekten, bu milyonda bir görülen güvenini neye borçluyuz?" Omuz silkince, "Bana bile üç senenin sonunda tam anlamıyla güvenmeye başladın, ki altyazı geçmek isterim, bir psikologdan daha fazla güven teşkil ettiğime kalıbımı basarım." diye ekledim. Hafifçe tebessüm edip, "O kadar emin olma." dedi. Gözlerimi devirip, "Sen soruya cevap ver." diyerek konudan sapmasını engellemeye çalıştım. Çünkü bu konu konuşulmak zorundaydı.

"Çok uzun zaman sonra bir şeyler hissedebilmeme sebep oldu. Buz tutmuş kalbim biraz olsun ısınınca güvende olduğumu sandım. Dünyanın en güzel yeşili, soğuk tondaki kahvelerimle buluşunca güneşe bakıyormuş hissi veriyordu. Öylesine sıcak, göz alıcı..." Duraksayıp yüzünü ovaladı ve sandalyesini sertçe iterek kalktı. "Bir önemi yok artık." diyerek çıkışa yöneldi. Arkasından, "Nereye gidiyorsun?" diye bağırdım. Kapıdan çıkmadan, "Çok yorgunum. Yurtta dinleneceğim biraz." deyip gözden kayboldu.

Derinden bir of çekerek ellerimi yüzüme kapattım. Bu sabah annesinin gelişini konuşacağım adamla tamamen bağımsız bir mevzunun üzerinde duruyorduk. Bir insanın yıldızı bu kadar düşük olabilirdi...

Neşeli bir sesle, "Doruk!" diye seslenen yârimin sesini duyunca ellerimi yüzümden çektim. Yüzünde büyük bir gülümsemeyle yanıma geldi. "Nasılsın?" dedi yine insana huzur veren bir sesle. Tek sorun, maalesef sinirim onunla normal bir şekilde konuşacak kadar geçmemişti henüz. Uzun bir süre geçer miydi, ondan da emin değildim. Dolayısıyla cevap vermek yerine, kalbini kırmamak adına derin bir nefes alıp Burak gibi, sandalyemi sertçe iterek kalktım ve bir şey demeden çıkışa yöneldim.

Aşkın Rengi: MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin