22 | HİSTE YANILGI

313 7 2
                                    

Deli gibi uzun bir bölüm oldu baştan uyarayım. Bir de artık bölümleri pazar günleri yayımlamaya karar verdim, cumartesi çok arada kalan bir günmüş onu fark ettim. 

Güzel bir bölüm olduğunu düşünüyorum, umarım sizde beğenirsiniz. İyi okumalar.

***

Naile'nin Anlatımıyla,

Tek ayağım üzerinde sekerek ayakkabımı giyinmeye çalışıyordum. Üstelik giyindiğim ayakkabıların topuklu olduğunu düşünürsek bu benim için fazla zordu. Ama abimler yaklaşık on dakika önce çıkmış, arabaya binmiş, araba yolunun üzerinde beni bekliyorlardı ve onları daha fazla sinirlendirmemem gerekiyordu.

Mücahit Abimin, "Bir kere vaktinde çık şu evden. Bir kere konuşturma beni. Bıktım ya!" diyerek bağıran sesini duyduğumda kapıyı çekiyordum. Anahtarı sokarak kapıyı kilitlerken gözlerimi devirdim. Onun yüzüne bakarak deviremeyeceğimden, arkam dönükken devirmek daha mantıklı gelmişti.

Kendimi topukluların üzerinde koşmaya zorlarken, "Altı üstü iki gecedir burada kalıyorum. Ufak at da civcivler yesin." diye söylendim. Burun deliklerinden nefes alırken, "Eskiden de aynı boktun." dediğinde sahte bir hayretle dudaklarımı ayırarak, "Çok ayıp." dedim. Benim aksime o yüzüme baka baka gözlerini devirdi. "Bin artık şu arabaya." Adımlarımı daha da hızlandırıp kendimi arka koltuğa attım. Ön koltukta Melikşah hazretleri uyuyordu.

Üzerimdeki takım kırışmasın diye dikkatli oturdum. Bu gibi şeylere dikkat etmeyeli uzun zaman olmuştu. Askeriyede başkalarının altı olduğum için kendimi herhangi bir kalıba sokmama gerek kalmıyordu. Evet, orada da iş ahlakına uygun giyiniyordum ama rahattım. Ayağıma düz ayakkabı giyinmekten veya üzerimdeki kıyafetlerin kırışmasından çekinmiyordum. Ama durum şirkette böyle değildi. Hukuk departmanının başı ve şirket hissedarlarından birisi olduğum için istesem de istemesem de zorunlu bir kalıba giriyordum.

Mücahit Abim müstakil evlerinin araba çıkış kapısını açarken uzanıp Melikşah Abimin kafasına bir tane geçirerek ondan uzağa kaydım. Kafasını sinirle kaldırırken bana dönerek, "Dayak yiyeceksin." dedi. Pis pis sırıtarak omuzlarımı kaldırdım. Uzanıp bacağıma vurduğunda aynı şekilde koluna vurdum. Durup dururken abiye sataşmak mı? En bir sevdiğim.

"Bunun sonu yok canımın içi. Farkındasın değil mi?" dediğinde, "En son benim vurmama izin ver konu kapansın." dedim. Gereksiz yüksek bir kahkaha attıktan sonra kafasını tekrar bana çevirip, "Komikmiş." dedi. Bacağıma bir kere daha vurmak adına havaya kalkan elinden kaçmaya çalışırken Mücahit Abim, "Şimdi ben ikinize de geçireceğim, göreceksiniz." dedi. Anlaşılan, evden geç çıktığım için oluşan siniri hâlâ geçmemişti.

Melikşah Abim bana gözlerini kısarak bakarken ona tatlı bir gülümseme gönderdim. Başını, sen sonra göreceksin, der gibi sallayarak önüne döndü. Bende sessizliğe ayak uydurarak cama döndüm.

Muhteşem elit mahallelerinden çıkarken başımı arkama yasladım. Milyarder filan değildik ama kendi çapımızda bir zenginliğimiz vardı. Çocukluğumuzdan gelen bahçeli ev hayalimizi abimler İzmir'de bu evleri tutarak gerçekleştirmişti. Evler diyordum çünkü yan evimizde Bahadır Abim ve Kayra oturuyordu. Ve yine evimiz diyordum çünkü kızlarla ayrı eve çıkmadan önce bende birkaç ay burada kalmıştım. Burada da ayrı bir odam ve eşyalarım vardı. Dolayısıyla abimlerin apar topar beni burada kalmaya zorlaması çok da zor olmamıştı onlar açısından.

Bu ev güzeldi filan ama kızlarla oturduğumuz mütevazi evimizi ve tatlı mahallemizi hiçbir şeye değişmezdim. Onlarla yaşamak çok daha farklı bir duyguydu. Her yakın arkadaşın deneyimlemesi gereken bir şey olduğunu düşünüyordum ayrı eve çıkmanın.

Aşkın Rengi: MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin