~48

1.7K 101 15
                                    


    Karnımdan gelen gurultularla telefonun kapanan ekranına saf saf bakıp sırıtmayı bir kenara bırakarak sürüne sürüne çıktım yataktan.

    Benden özür dilemesi bir kenara beni düşünüp kendi kendini de yemişti. Kalbimin kuytu köşelerinde yeşeren umutları biraz daha suladım ama onları kurutmak için yakıcı bir güneş asılıydı tepemde. Onun yanında rahatça yürüyebilen bir erkek olmak için yapmam gereken bir şey vardı; saatlerini spor salonlarında geçirip boğum boğum kaslara kavuşan o erkeklerin yapmadığını yapmalı, yani onu yenmeliydim. Zordu, bu kesindi ama imkansız olmadığını umuyordum.

    Hayatım boyunca belki de en çok zorlanacağım kararı almam yalnızca iki saniyemi aldı. "Onu yeneceğim ve yendikten sonra da sevgilim olmasını isteyeceğim."

    Onun sevgilim olacağı düşüncesi bile beni mest ederken odamdan çıkmıştım. Zor olacağını biliyordum... Zehir gibi olan zekamın ilk defa işime yarayacağını düşünerek kendi kendimi cesaretlendirdiğim için bunu bir şekilde yapabileceğimi düşünüyordum.

    "Akher, günaydın. Çok uyudun."

    Arkamı dönüp karanlık koridorda dikilen anneme baktım.Aşağıdaki televizyondan gelen coşkulu seslere bakarsak babam ve kardeşim maç izliyordu ve annemde kendini oyalayacak bir iş arayışına girişmişti.

    "Ah, evet." Dedim gözlerimdeki çapakları parmaklarımla dürterken. Yüzümü yıkamalıydım. "Gece uyumadığım için..."

    "Yarınki sınavın tarih miydi?"

    Usulca başımı salladıktan sonra "Acıktım." Dedim. Annemin gözleri karanlıkta parlamaya başladığında gülümsedim. Anlaşılan sığınacağı işi bulmuştu.

    "Hadi mutfağa gidelim de sana bir şeyler hazırlayalım."

    "Tamam yüzümü yıkayıp geliyorum."

     Bütün gece uyuduğum için bu gece yine uykum gelmeyecekti büyük ihtimalle. Vampirler gibi gecenin tamamında pusu kurup dişlerime göre bir av arayamayacağıma göre iyi bir öğrenci olup tarih bilgilerimi gözden geçirmek mantıklı geliyordu.

    Yüzümü yıkayıp musluğu kapattığımda aynadaki gözleri uyumaktan şişmiş yüzüme bakıp gülümsedim. Deniz'le aram düzelmişti. Kalbim kanatlanıp göğüs kafesimden uçarak gidecekmiş gibi hissediyordum. Yatmadan önce ölesiye umutsuzken şimdi bulutların üzerinde beni gezdirecek kadar büyük bir umuda sahiptim. Deniz'in yalnızca sözleri beni bu hale getiriyorsa belki de bundan korkmalıydım.

    Mutfağa girdiğimde annem çoktan tavayı tencereye koymuş yağı kızdırmaya başlamıştı bile. Tezgahın üzerindeki malzemelere baktığımda en sevdiğim şeyi yaptığını gördüm; sebzeli yumurta... Hayır kardeşimin söylediğinin aksine onun menemene benzeyen bir şey olduğunu ısrarla inkar edecektim. Bunda sebzeler az yumurta daha fazlaydı.

    "Harikasın anne."

    "Annelik içgüdülerim yine fazla mesai yapıyor." Dedi gülümseyerek. "Sen otur da bekle birazdan hazır olur zaten. Biz de bu arada biraz sohbet edelim ha?"

    Son kurduğu cümleyle oturduğum sandalyede bir anda duruşum değişti. Bahsettiği sohbetin konusunu tahmin etmekte zorlanmıyordum aslında. Okulumda rahat olup olmadığımı dikkatli bir şekilde soracaktı bana. Onu tanıyordum.

    "Kardeşim arkadaşlarından bahsetti, hepsini sevmiş."

    Beynimde bir kasırga dönüyordu. Cesur olup her şeyi olduğu gibi söylemek mi yoksa onu endişelendirmemek için yalan söylemek mi? İkisi de bana doğru gibi gelmiyordu. Annem benim için çok uğraşmıştı; kabus gördüğüm geceler sabaha kadar yanımda kalır uyumazdı, günlük işlerini yaparken bile her zaman nasıl olduğumu sormak için beni arardı, her zaman beni konuşturup dertlerimi anlatmamı isterdi, beni anlamaya çalışırdı. Artık bu kaygılarından kurtulup, aklından beni çıkarmasını sağlayarak mutlu olmasını istiyordum. Bu yüzden kaçamak cevaplar vermeye karar verdim. Ne doğruyu bütün açıklığıyla söyleyecektim ne de yalanlarla onu kandırmaya devam edecektim.

    "Evet, hepsi iyiler."

    "Bu çok güzel, arkadaşlarının olmasına sevindim."

    "Aslında, buna ben de çok sevindim." Konuyu başka yöne çekebilmek adına devam ettim. "Ya sen? İş yerinde her şey yolunda mı?"

    Elleri hala tezgahın üzerinde bir şeylerle uğraşırken bana dönüp göz kırptı. "Bütün zor işleri babana yaptırıyorum." Onunla beraber güldüm ben de. "Okuldan bahsetsene biraz."

    "Ayakları, kanatları falan var. Arada şehrin üstünde uçuyor işte..."

    "Büyüdün de annenle dalga mı geçiyorsun sen? Edepsize bak!" Kahkaha attığımda bana katıldı. Gerçekten içimden gelerek güldüğüm zamanlar gülmeyi gerçekten seviyordum. "Arkadaşlarını merak ediyorum. Biraz anlatsana..."

    "Hmm... Büşra, Sevde, Mihriban üçlüsü var. Aslında ilk gün onlarla tanıştım." Koruyucu melek üçlüsü diye tabir ettiğim bu kızlarla tanışmamızı ve onların bana bakan parlak gözlerini hatırlayınca o an içimden geçenleri yapıp onlardan kaçmadığım için mutlu olmalıydım herhalde... Yani herhalde... "Biraz... Garipler ama diğerleriyle tanışmamda katkıları oldu." Okula ilk geldiğim günü ve içimdeki tedirginliği hatırladığımda belli belirsiz gülümsedim. "Sonra Eren ve Alp var. Bu ikisiyle tanışmam..." Aklıma beni sıkıştırıp merdivenden düşmeme neden oldukları an gelince onları çok kolay affettiğimi düşündüm. Hep böyle kolay affeden biri miydim? Deniz'i de kolay mı affetmiştim? "Biraz farklıydı."

    "Nasıl farklı?" Annemin bu cevapla yetinmeyeceğini biliyordum zaten ama ona az kalsın onlar yüzünden hastanelik olacağımı söyleyemezdim ya.

    "İlk başta bana mesafeli davranmışlardı ama sonra yakın arkadaş olduk." Bana basket topu atıp yaralanmama neden olan oğlanı iyice benzettiklerini hatırlayınca onları kolayca affettiğim için kendime teşekkür ettim. "Sonra Deniz ve Aslı var. Deniz..." dediğimde bir süre sustum. Onu nasıl anlatmalıydım? Annem gözlerimin içine dikkatli dikkatli bakarken duygularımı saklamak oldukça zordu. "Sınıfa ilk girdiğimde bir hırsızlık olmuştu." Dedim en sonunda şu alaycı kuş broşunu hatırlamam iyi olmuştu. MİT ajanı Şura'yla da bu sayede tanışmıştım. "Ve olayı çözen bendim ama bunu sağlayan Deniz olmuştu." Ona borçlu olduğumu söylemiş ve beni mecbur bırakmıştı aslında ama bu sadece ufak bir ayrıntıydı. İsimler konusunda oldukça zayıf olan hafızamın olayları böyle kolayca ve ayrıntılarıyla hatırlaması ironikti.

    "Bunları hiç anlatmadın."

    "Şimdi anlatıyorum ya." O zamanlar Deniz bana acıyordu ve bu yüzden yardım etmek istemişti. Yüzümün düşmesine engel olmak için benden özür dilemesini düşündüm. Bu yeterliydi.

    "Peki, Aslı?"

    "O Deniz'in arkadaşı. Biz onunla pek konuşmadık." İlk konuşmamızda bana gay olmamı tercih edeceğini söyleyen biriydi Aslı ve tabi diğer bütün şeyler... En yakın arkadaşını benden kıskanıyor olması da rahatsız ediciydi.

    Ben devam etmeyip susunca annem sordu. "Sen yedi kişiden bahsettin ama kardeşin sekiz kişi olduğunu söylemişti." Anlaşılan benden önce kardeşim sorguya çekilmişti.

    Sekizinci kişiyi hatırlayınca diken diken olan tüylerim... Sakin olun biraz... "Hmm. Bir de Kaan var." Dedim sesimin ürkmüş ya da ürpermiş gibi değil de alakasız gibi çıkması için uğraşarak. "Ama pek önemli değil." Annemin gözleri bir şeyin kokusunu almış gibi kısılıp bana döndüğünde bunun peşini bırakmayacağını anlamak zor değildi.

    "Nasıl pek önemli değil?"

    Asıl meseleleri atlayıp "Ondan hoşlanmıyorum." Dedim. "Ve diğerleri de hoşlanmıyor. İstenmeyen biri."

    "Kötü biri mi?"

     Annemin sorusuyla gözlerimi kaçırdım. "O kadar iyi tanımıyorum." Şura'nın çatıya çıkan merdivenlerde otururken bana Kaan'la ilgili söylediği şeyler bir hayalet gibi dolanıyordu aklımda.

     "Deniz'le iyi anlaşıyor musunuz?" Aniden konu değişince afallamıştım ama bunun için anneme minnettardım.

     "Şey, evet. Sanırım."

    "O iyi bir kız." Başımı salladım usulca. Sonra arkasını dönüp pişen yumurtayı tabağa koydu ve masaya, önüme getirdi. Kalkıp kendime çatal aldıktan sonra geri oturdum.

    Enfes kokan yumurtadan aldığım parçayı iyice suları akmaya başlayan ağzıma götürdüm. Aç midem bir kedi olsaydı çokta hoşlandığını belli eden mırıltılar çıkarmaya başlardı. "Ellerine sağlık. Harika olmuş."

Ters AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin