Bu bölümü, "Akher! lan düşerken acıdı mı yavrum! :D cennetten atılmış o yaa :D" diyerek beni az kalsın gülmekten öldürecek ve sevinçten uçuracak olan -armelia06- ve sonunda Akher'in ismini öğrenebildiği için bu yüzden benim kafamın etini yemeyecek olan -Hayali- ye armağan ediyorum :) Bu ara biraz yoğundum, ancak şimdi vaktim oldu paylaşmaya, Keyifli okumalar :)
Okulun arkasına doğru koşarcasına giden Deniz'in arkasından baktım bir süre. Arkadaşıyla arasını düzeltmesini gönülden istiyordum çünkü dünden beri durmadan bu konuyu düşündüğü güldüğü anlarda bile belli oluyordu.
"Ne için şans diledin ona?" Başımı çevirip sorunun sahibi olan şüpheli gözlerini bana dikmiş Alp'e baktım.
"Şansa ihtiyacı olan bir konu için."
"Akher-kun!" diye cıvıldayan bir sesle beraber Mississippi'ye döndüm. Birinin bana sonuna -kun ekini getirerek seslenmesi gerçekten hoşuma gidiyordu. Japon olsam bu kadar mutlu olmazdım herhalde. "Sen de bana sonuna saygı ifadesi getirerek seslensene!" Onun gülümsemesine karşılık verirken ben de ne halt yiyeceğim düşüncemi fark etmesin diye hafiften tebessüm ettim. Ona Mississippi-san mı diyecektim yani? Bana deli gözüyle bakardı, en iyi ihtimalle adını hatırlamadığımı anlayıp bir daha yüzümü bile görmek istemezdi. Kızlar isim konusunda bazen çok takıntılı olabiliyorlardı ve kendimi de bu konu da riske atmak istemiyordum.
Fikir karanlık bir odaya girilip ışığın yakılması gibi belirdi beynimin içinde, ismini tam olarak söyleyip sonuna resmi olan -san ekini getirmek zorunda değildim ki , sadece hatırladığım kısmın sonuna daha yakınlara hitap edilen -chan ekini konduruversem yeterliydi. Bana ümitle bakan gözlerini daha fazla bekletmeden hemen konuştum. "Elbette, Mii-chan."
Birden bire değişen ve sertleşen yüz ifadesine bir de hırlayan bir köpeğin ağzı gibi gerilen dudaklarından görünen dişleri eklendiğinde acaba onu sinir edecek bir şey mi söyledim diye düşünmeye başladım. "Bana sakın bir daha öyle deme!" diye bağırır gibi konuştuğundaysa bir an önce topuklayıp sınıftaki sıramın altında yağmurda kalmış yavru kedi gibi büzüşüp titremeyi istiyordum.
"Akher..." Büşra'nın telaşlı sesini duyduğumda gözlerimi karşımda bana yiyecekmiş gibi Mississippi'den çekip ona baktım. "Mihriban, ona Mii-chan denmesinden nefret eder." Ne söyleyecekse hemen söyleyebilmek için hızlı hızlı konuşuyordu, sanki bir saniye bile gecikse çok geç olacaktı. "Sen ona Mihri-san de en iyisi."
Zaten bir daha ölüm döşeğinde bile olsam kimse bana ona Mii-Chan diye hitap ettiremezdi. "Gomenesai (özür dilerim) Mihri-san." Mihriban, Mihriban, Mihriban... Akher sakın unutma bu deli kızın adı Mİhriban! Ben konuştuktan sonra yüz hatları yumuşadı ve eski sevimli halini aldı ama bir kere onu o şekilde görmüştüm ve bu sevimli ifade beni kandırmaya yetmezdi. Ellerimle vücudumu itip Büşra'ya doğru kaydım ve ondan uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştım. Bir yandan da aynanın karşısında çalıştığım o sahte gülüşlerimden birini gönderiyordum ona.
"Önemli değil." dedi yumuşacık bir tonda ama yemezler, senin o sadist sesini duydum ben bir kere. Sırf başka bir şeye odaklanabilmek ve benimle daha fazla konuşmasını engellemek için başımı eğip hala bitiremediğim tostu inceledim.
Elimdeki artık soğumuş ve içindeki erimiş kaşarlar lastik gibi olan tostu kemirmeyi bırakıp özenle peçetesine sardım, Bulduğum ilk sokak kedisinin önüne atmayı düşünüyordum. Ben yiyemedim bari zavallılar yesin de doysunlardı... Bir süre sonra Sevde'de elindeki tosta benim yaptığımın aynısını yaptı. Diğerleriyse çoktan bitirmişler konuşup şakalaşıyorlardı.. Ona baktığımı fark edince bana kötü kötü bakışlar attı. Kızın bakışlarına rağmen ben de tostu işaret edip gülümsedim. Anlaşması zor biri miydi? Halbuki ilk geldiğim gün o parlak gözleriyle beni süzerken bakışlarının bu kadar kötü olduğunu hatırlamıyordum.
Onun gözlerinden kurtulmak için başımı hafif çevirdiğimde bakışlarıma tanıdık bir sima takıldı. Bu kızı ben bir yerden hatırlıyordum ama nereden? Hatırladığımda çok geçti ve ben ilk geldiğim gün kantinde beni öpmek isteyen kızı tanımıştım tanımasına ama ben başımı çevirip kendimi saklayamadan onun gözleri de beni bulmuştu. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak şu an ki halime harfi harfine uyan bir deyimdi. Alt taraftan iki kuyruk yaptığı parlak saçlarını sırtına doğru atmıştı ve benimle göz göze gelince konuştuğu arkadaş grubundan ayrılıp bize doğru yürümeye başladı. Ah neden çevirdim ki ben başımı o tarafa? O günkü gibi tepemde dikilip bana gülümseyerek bakmaya başladığında yine bir şeyler isteyecek korkusuyla geriye doğru fark edilmeyecek kadar hafifçe ilerlerken sırtım Büşra'nın koluna değince durmak mecburiyetinde kaldım. "Bakın bakın burada kim varmış! Sen yeni çocuksun! Seni Deniz'le beraber görüyorum kaç gündür... Şimdi nerede o?" Bana nefis bir yiyecekmişim gibi bakan aç gözleri olmasa aslında gayet rahat cevap verebilirdim ama o gözler yüzünden ecel terleri dökmekle meşgul olduğum için konuşmak yerine kaçacak bir yol arıyordum.
"Bizimleydi ama işim var deyip gitti." Başımı gidebildiği kadar arkaya çevirip memnun bir bakış yolladım Büşra'ya yine beni kurtarmıştı.
Kız elini çenesinin altına koyup baştan ayağa beni ince ince süzmeye başladı. Tenimdeki karıncaları biri öldürebilir mi? "Yine çevrende birileri var. Ama seni bir gün yalnız yakalayacağım!" diye bağırdıktan sonra gülerek uzaklaştı. Derin bir nefes verdim.
"Kızlar arasında baya popülersin ha?" Tehlikenin geçtiğini anlayan vücudum gevşemişti. Gevşeyene kadar kendimi kastığımı bile fark etmemiştim aslında. "Keşke olmasam." diye ağzımın içinde mırıldanarak karşılık verdim Alp'e.
"O kız kimdi? Seni yiyecek gibi bakıyordu hiç hoşlanmadım!"
"İsmini hatırlamıyorum... Deniz'in arkadaşıymış..."
"Bütün güzel kızlar Deniz'in arkadaşı zaten!" Konuşan Eren'di ve bütün güzel kızları Deniz kapmış da o avucunu yalıyormuş gibi kötü bir havaya bürünmüştü.
"Ve o güzel kızlara biri yan bakacak olsa canını okuyor." Hah dertleri şimdi anlaşılmıştı. Niyetleri kız kesmekti ama Deniz yüzünden ya da sayesinde bunu yapamıyorlardı. Beynimde çakan şimşekle beraber Alp'in bu dediklerine nasıl tepki verdi diye dönüp Büşra'ya baktım. Duymuş ama duymamazlıktan gelmiş gibi kızlarla bir sohbet kurmuştu. Kızma ya da kıskanma belirtisi yoktu. Deniz bana garip olduğumu söylemişti ama Büşra ve saz arkadaşlarının benden daha garip olduğu kesindi. Özellikle de kendisine bir sebepten ötürü Mii-chan denmesini istemeyen psikopat Mihriban... Bir an titrer gibi olduktan sonra beynimi başka bir konu işgal etmeye başladı ve gözlerim ben onları engelleyemeden okulun arkasına giden yola kaydı. Acaba Deniz problemini halledebilmiş miydi? Bu kadar zamandır orada olduklarına göre mutlaka halletmiş olmalıydılar. Belki de Deniz, saman alevi gibi bir öfkeye kapılıp Aslı'nın boynunu çat diye kırdıktan sonra ne yaptım ben diye arkadaşının cesedinin başına çöküp...
Okulun arkasından çıkıp bize doğru gelen neşeli, yüzünde bin tane gül açmış Deniz'i, onun arkasında peşinden oldukça sıkılmış ve somurtkan -ama güzel- bir cadıya benzer Aslı'yı ve onların birbirine dolanmış kollarını görünce rahatlamak yerine irkildim. Hayalimde yine yarım kalmıştı.
Gelip yanımıza oturduklarında bir anda ilgi odağı olmuşlardı doğal olarak çünkü son bir kaç gündür beraber gezmiyorlardı ve bunu sınıftakiler de fark etmişti. Anlamadığım şeyse, barışmış oldukları için tek takılacaklarına neden hala bizim yanımızdaydılar?
Aslı'nın bana boş buldukça fırlattığı duygusuz bakışlar yüzünden sıcacık bir bahar gününde ürperiyordum. Kızlardan korkuyordum çünkü kafalarında dolaşan planı gerçekleştirene kadar asla nerede duracaklarını bilmiyorlardı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Aşk
RomanceBilirsiniz işte, bazı insanlar farklıdır, mesela her kız narin ve kırılgan olmayabilir, ya da her erkek sert mizaçlı ve odun değildir. Bunun erkek ya da kadın olmakla bir ilgisi yoktur aslında, duyguların ilgisi olan tek şey insan olmaktır. Ve bazı...