~51

1.1K 80 78
                                    

Yorum yapmayanı buradan evine kadar kovalarım ona göre -.- 


   "Akher bu önemli bir şey mi?" Annem bir elinde pantolonum diğer elinde ne olduğunu anlamadığım bir kağıtla odama girdiğinde masama oturmuş ileride izleyeceğim animelerin listesini yapıyordum. Kısaca aşırı derecede işsiz bir anımdaydım. "Pantolonun cebinden çıktı. Ceplerini kontrol edip öyle kirli sepetine at bundan sonra." Annemin bana uzattığı kağıdı, ki kart olduğunu yeni fark etmiştim, alıp üzerindeki numaraya ve isme baktım.

   "Rumeysa Renkli." bu o fotoğrafçı kızın bana verdiği karttı. Soyadı da tam fotoğrafçı birine uygundu. Kartı yarısını yazdığım anime listesinin üzerine bıraktım. Sadece o çok eski numarayı kullanıp kullanamayacağımı düşünüyordum. Deniz'i kıskandırmak? Pekala, fazla aşk animesi izlemiştim bu aralar ve gerçek hayatta işler böyle yürümüyordu. Deniz'in 'Size mutluluklar dilerim' diyerek bir köşeye çekilme potansiyeli vardı ve bu beni ürkütüyordu. O zaman hepten kaybetmiş olabilirdim. Başımı masaya bırakıp esefle mırıldandım. "Keşke bir animenin içinde olsaydım." Orada her şey daha kolay görünüyordu. Ben Deniz'i kıskansam ya da kıskanmış gibi yapıp kolundan tuttuğum gibi "Evimin kadını çocuklarımın anası olacaksın!" desem... Yumruğu yüzüme yerdim. Yine de hayali güzeldi. Arada sırada kafasını kaldırıp etrafına bakınan içimdeki maço erkek bazen beni de korkutmuyor değildi.

   Kartı raftan aldığım kitabın arasına bırakıp kapağı kapattım. Kitabı da kitaplıktaki eski yerine bıraktığımda kısa bir sekteye uğramış olsa da nihayet anime listeme geri dönebilmiştim. Şimdi dünyanın kaderini etkileyecek korkunç ve dehşet verici bir karmaşayı çözmem gerekiyordu. Önce D-Gray Man'i mi izlemeliydim yoksa Tokyo Ghoul'ü mü?

***

   Okulun hapishane duvarlarını aratmayacak kadar yüksek duvarına sırtımı dayamış önümdeki voleybol oynayan öğrenci manzarasını seyrediyordum. Okul voleybol turnuvası düzenlemeye karar vermişti, kızlar ve erkekler ayrı olacaktı, katılmak isteyen her sınıftan da en az bir takım çıkarması istenmişti. Doğrusu bizim sınıftaki kızlar başta Büşra ve Mihriban olmak üzere hemen örgütlenmişler ve yaklaşık bir haftadır bütün okulun çalkalanmasına neden olan bu turnuvaya katılmak için zorla bir takım çıkarmayı başarmışlardı. Zorla diyorum çünkü oradan geçerken Mihriban'ın kızın tekini pencerelerin önünde sıkıştırmış takıma katılmazsa onu, etlerini usturayla koparıp köpeklere vermekle tehdit ettiğine kulak misafiri olmuştum.

   Yaslandığım duvarda bana Alp ve Eren eşlik ediyordu, sınıfın diğer öğrencileriyse voleybol sahasının etrafında sıralanmış kızlara tezahürat yapıyorlardı. Güneşin en tepede olduğu vakit bahçede ter içinde kalmamın tek sebebi bu voleybol değildi elbette, hatta sebebi kesinlikle bu değildi. Deniz de voleybol takımına katılmıştı ve en merkezdeki kişi oydu şu an. Her hareketinde savrulan at kuyruğu saçlarını ve canla başla kazanmak için uğraşmasını izlemek güzeldi. Deniz'i izlemek her bakımdan güzeldi. Elimde olsa bakışlarımı Japon yapıştırıcısıyla ona yapıştırırdım.

   Art arda kaybettikleri iki sayıyla takımın morali düştüğünde gülümsemiş ve "Hadi hadi." demişti diğerlerine. "Bu da nazarlığımız olsun." Dudaklarımın ucu yukarı doğru kıvrıldı. Kızlar kazanıyordu ve bunda Deniz'in payı yadsınamazdı. Son set de bitip beden hocası düdüğünü çalarak kazanan tarafı ilan ettiğinde bizimkiler bir araya toplanmış kucaklaşıyordu. Ben de yaslandığım yerden doğrularak tebrik etmek için onlara doğru yürüdüm. Arka taraftan bir yerden ismimi duyduğumda refleks olarak başımı o yana çevirmiştim, yerde gölgesini gördüğüm top hızla gelip suratımın ortasına çarptığında olduğum yerde biraz sallansam da bu sefer düşmeden ayakta kalmayı başardım. Sol yanağımda başlayan acı gözlerime ulaşınca sulanmalarını engellemek imkansız hale gelmişti ama hala ayaktaydım ve bu da önemli bir şeydi bence. Artık yüzüme denk gelen toplarla yıkılmamayı öğrenmiştim derken artan acıyla beraber dizlerimin üzerine çöktüm. Çevremde olanları algılayana kadar birkaç saniye geçmişti. Sanırım topu yüzüme fırlatan kız sinirli olduğu için topu rastgele attığını ve çok üzgün olduğunu söylüyordu bana. Rakip takımdan biri olmalıydı ve özründe de samimi görünüyordu. Kafaya takmadım. Deniz de hemen yanımda bitmişti ve bana nasıl olduğumu soruyordu. Ne ara sahada bana top geldiğini fark etmişti de ne ara yanıma gelmişti... Benim için endişelenmesi hoşuma gidiyordu ama canım da çok fena yanıyordu. İşin kötüsü şimdi boynum da ağrımaya başlamıştı. Yine de "İyiyim." dedim ona. Sesim kendi kulağıma bile acı dolu gelmişti.

Ters AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin