Yemekten sonra odama çıktığımda üzerime sonrasında uykuyu getiren bir ağırlık çökmüştü. Omuzlarımı geriye atıp esnerken odamda yalnız olduğum için ağzımı kapatma ihtiyacı duymadım. Dirseklerimi temizce yıkamış ve sonra kremlemiştim ama basketbol oynarken düştüğüm için bacaklarımda ve kollarımda hafif çürükler vardı. Alışkın olduğumdan umursamadım. Öncekilere her gün yenileri eklendiği için çürük sayma işinden vazgeçeli çok olmuştu.
Kardeşim benimle basket oynayıp o garip sözleri hiç söylememiş gibi davranıyordu. Garibime gitse de işime geldiği için hiç sesimi çıkarmadım. Sanki beynimin arka tarafındaki bodrumda çalışan işçiler o sözlerin anlamını kavramamı istemiyordu. Yavaşça ilerleyip yorganımın içine doğru süzüldüm, hafta sonları tembellik yapmak için en ideal zamanlardı, akşam sekizde uyuyup öğleden sonra iki gibi kalkmak için...
Sobanın dibine kıvrılmış bir kedi gibi neşeli neşeli gülümseyip mırıldanarak yumuşacık yatağıma yerleştim. Anında uykuya dalmak yerine biraz yatağa girince benden uzağa gidip saklanan uyku geri getirmek için düşüncelerle boğuşmayı tercih ettim. Küçükken çok çelimsiz bir çocuktum... Zaten çok gerileri hatırlamıyorum hafızam ben beş yaşında yaşadıklarımı kaydetmeye başlamıştı. Bazen iki yaşındayken çevresinde olan olayları hatırlayan insanlara özeniyordum ama ne kadar zorlarsam zorlayayım beş yaşından öncesine dair bir kaç fotoğraf karesinden başka anım yoktu...
Yatakta biraz daha derinlere indim. Sekizinci sınıftayken, ezik, inek ve ucube öğrenci olduğuma bakmadan bir kıza aşık olmuştum. Kızın ceylan gibi uzun bacakları, iki saniye önce sütün içinden çıkmış gibi görünen bir teni ve kiraz renginde dudakları vardı. Ya da ben onun büyüsüne kendimi öyle kaptırmıştım ki kız gözüme öyle görünüyordu. Kays'ın Leyla'sını gören insanların "Bu senin anlattığın gibi güzel değil." demesi gibi... Sevgilisi de vardı ama ben ona aşık olduğumu kabullendikten bir kaç hafta sonra ayrılmışlardı. İçten içe yanıyor ve aynalara baktıkça, evet ineğim ama en azından güzel tanımlarına uyacak bir yüzüm var, diyordum.
Üzüntüyle karışık bir pişmanlıkla somurttum, ne aptalca davranmıştım... Sanırım onu hayatımın sonuna kadar sevebileceğimi düşünüyordum, belki yapardım da ama olanlar oldu derler ya, gerçekten olanlar oldu... Kız bana yakınlaşmaya başladı, kafasında kurduğu şeyleri ben çok sonradan anlayacaktım ama o zamanlar benden hoşlandığını bu yüzden bana selam verdiğini, benimle ufak ufak konuştuğunu düşünmüştüm. Henüz sekizinci sınıftım ve yaşadığım duygusal buhranlara rağmen henüz çok toydum.
Lise sınavına hazırlanıyorduk bu yüzden sınıfımdakilerin hepsi dershaneye gidiyorlardı bense aileme dershaneye ihtiyacım olmadığını açık açık belirtmiştim. Hepsinden zekiydim ve okul birincisiydim. Yine de bazen o kızı dershanesine gidene kadar takip eder sonra dönüp eve giderdim. Sanki ben onunla gitmesem başına bir şey gelecekti, aslında içten içe başına bir şey gelmesini ve benim onu kurtarmamı istiyordum. Tabi bunun çok sonraları farkına vardım.
Bir gün arkadaşlarıyla değil tek başına dershaneye giderken benim onu takip ettiğimi fark etti. Nasıl oldu bilmiyorum ama bir anda arkasını döndü ve ben saklanacak zaman bile bulamadım. Kaldırımın ortasında öylece kalakalmıştım. Dolgun dudaklarının ucu yukarı doğru kıvrıldı önce sonra gülümsemesi bütün yüzünü kapladı ve yanıma gelip elini koluma doladı. "Merhaba!"
Boğazımın kuruduğunu ve diyecek bir şey bulamadığımı hatırlıyordum. Ayrıca kolumdaki elinin sıcaklığı aklımı çeliyordu. "M-merha-ba."
Benim aksime o şen sesiyle son derece cıvıl cıvıl konuşuyordu ve beni arkasında görmesine gerçekten sevinmiş gibiydi. "Dershaneye mi gidiyorsun sen de?" Terlemeye başlamıştım ve kızın gözünde aptal sümüklü bir ortaokul öğrencisi gibi görünmek istemiyordum bu yüzden kekelememeye çalıştım. "Hayır..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Aşk
RomanceBilirsiniz işte, bazı insanlar farklıdır, mesela her kız narin ve kırılgan olmayabilir, ya da her erkek sert mizaçlı ve odun değildir. Bunun erkek ya da kadın olmakla bir ilgisi yoktur aslında, duyguların ilgisi olan tek şey insan olmaktır. Ve bazı...