~7

3.6K 251 15
                                    

 ***

   Merdivenlerin ortasında giden oğlanın arkasından şaşkınlıkla bakakalmıştı. Oğlan gözlerine iltifat etmişti... En son bir erkek yüzüyle ilgili iltifat ettiğinde altı yaşındaydı ve kötü bir şey söylediğini sanıp zavallının burnunu kırmıştı, o günden beri kasları ve boyu dışında bir iltifat almamıştı. Hele gözlerinin lacivert olduğunu ailesi ve Aslı dışında hemen hemen hiç kimse bilmezdi. İlk defa bir kız gibi davranmış olduğunu hissetti. Utanmış mıydı??!! O küçücük, çelimsiz, kız gibi oğlanın bir iltifatıyla mı utanmıştı? Yüzüne hafif bir tokat atıp kendi kendine saçmalamaması gerektiğini hatırlattı.

   Alp ve Eren'in yaptığı da ayrı bir konuydu, eğer oğlan oradan yuvarlansaydı en iyi ihtimalle ömür boyu sakat kalırdı ki bu cidden en iyi ihtimaldi. Böyle bir yükün altından nasıl kalkmayı planlıyorlardı acaba ki çocuğu hiç acımadan oradan itivermişlerdi! Hem de kendisinin gözlerinin güzel olduğunu söyleyebilecek belki de tüm dünyadaki tek oğlanı... Yeniden bu konuya döndüğünü fark ettiğinde kendine sinirlendi ve hislerini yorumlamaktan kaçınmaya çalıştı.

   Merdivenleri, onu esir alan hislerden kaçabilecekmiş gibi hızlı hızlı çıktı. Evet daha önce hiçbir erkek ona böyle bir iltifat göndermemiş olabilirdi ama bu ona güzel şeyler diyen ilk erkeği hayallerinde büyüteceği anlamına gelmiyordu. Besbelli ki panik halinde kurtarıcısına teşekkür mahiyetinde bir şeyler söylemek istediği için konuşmuştu. Bu aslında çok dayanaklı bir düşünce değildi ama cidden o an oğlanın kafasından ne geçtiği için gözlerine iltifat ettiğini kestiremiyordu. İnsan davranışlarını çözümlemede ustalaşmaya çalıştığı için pek çok kişinin davranışlarını analiz edebilirdi ama bu sefer beyni bir çıkar yol bulamamıştı.

   Tarih laboratuvarına girdiğinde Büşra ve Sevde'yi yan yana otururken buldu. Sevde çok kötü görünmüyordu. Lakozunun üstten düğmelerini açmışlar ve saçlarını geriye doğru atmışlardı. Oturduğu sırada geriye yaslanmış ve başını Büşra'nın omzuna koymuştu. Beklediği gibi suratı bembeyaz değildi, bu da iyi haberdi.

   "Nasılsın?"

   Baygın bir sesle cevap verdi. "Daha iyiyim."

   Laboratuvarın kalın lacivert perdeleri kapalı olduğu ve yalnızca tek florasan yandığı için içeride loş bir hava vardı. Ayrıca duvarlardaki tarihi çağ tabloları sanki asırlıkmış gibi yıpranmış ve laboratuvarın toz kokmasına neden olmuşlardı. Tarih derslerinin pek azı için laboratuvarı kullanıyorlardı. Köşedeki dolabın üzerine atılmış ekranı kırık televizyon da bunu kanıtlar gibiydi.

   Yerde duran bir şeye takılmamak için yavaşça yürüyüp onların yanına gitti. "İstersen seni sınıfa kadar taşıyabilirim." 

   Yarı kapalı gözlerini ona dikip -sen ciddi misin?- der gibi baktı. "Gerek yok, birazdan yürüyebilirim."

   Sınıfın kapısına çarparak ancak durabilen Mihriban elinde üç tane su şişesiyle, nefes nefese sınıfa girdi ve yıllardır koşuyla ilgilenen sporculara taş çıkartarak saliseler içinde sıranın başına dikildi.

   "Mihri, sen gelene kadar kız kendine geldi, hem o kadar suyu neresine içecek?" Büşra sakin bir sesle de olsa söylene söylene kızın elindeki şişelerden birini aldı ve kapağını açıp Sevde'nin parmakları arasına tutuşturdu. "Yanakların kızarmış Deniz?" soru dolu gözleri bir anda onun yanaklarında gezinmeye başlayınca kısaca cevap verdi. "Koşarak geldim ondandır." İlginin ne ara kendisine geçtiğini anlayamamıştı ama biliyordu ki Büşra'nın ayrıntıları fark etmek konusunda ciddi bir yeteneği vardı. O yüzden bu şaşırtıcı sayılmazdı.

   Onu bırakıp arkadaşına geri döndü Büşra. "Kalkabilecek misin?"

   Kız yavaşça başını sallarken ayaklandı. Deniz atik davranarak önünde duran sırayı kaldırıp kenara koydu ve kolundan tutarak onu destekledi. "Endişelenme, bütün dersi ben anlatırım. Çalışmıştım zaten." Böyle olacağını tahmin ettiği için sadece kendi kısmına değil bütün konuya çalıştığı için kendini tebrik ediyordu.

   Adım atmak kaşıkla mezar kazmak kadar zor bir şeymiş gibi uğraşan kız usulca başını sallayarak bunu kabul ettiğini belli etti.

   Üçü beraber kapıyı tıklatıp sınıfa girdiğinde sopa yutmuş gibi dimdik duran hoca bütün bedeniyle onlara döndü. Büşra açıklama işine giriştiği sırada onun laflarını ağzına tıkarak Sevde'ye hitap etti. "Kötüysen hastaneye gidebilirsin kızım, izin alırım sana." Tarih hocası çok disiplinli ve sinirli bir adam gibi görünürdü, aslında öyleydi de ama öğrencilerin başı sıkıştığında ilk yardıma koşan da hep bu hoca oluyordu.

   "Yok, şimdi iyiyim."

   "Peki geçin bakalım o zaman, Deniz sen anlatabilecek misin bugün?"

   "Evet hocam."

   Sevde'yi yeni sırasına oturturken oğlanla göz göze geldi yeniden. Birbirlerinden gözlerini kaçırmadan kısacık bakıştılar. İkisinin de aklına merdivende olanlar gelmişti. En azından Deniz'iz aklında olan buydu. Büşra'nın oturması için sıradan çıkıp tahtaya geçtiğinde bile acaba gözlerim cidden güzel mi diye düşünmekten kendini alamıyordu... Yüzünde ya da bedeninde herhangi bir yerin güzel olup olmadığını daha önce hiç düşünmemişti. Bu düşünceye çok yabancı hissediyordu kendini ama bir yandan da hoşuna gitmişti. Sanki uzun zamandır açılmayan bir çekmeceyi açıp içine bakmış gibi hissetmesini engelleyemiyordu. Gizli bir merak ve bunun getirdiği heyecan...


    Öğle arası Aslı'yla beraber kantinde oturuyorlardı, ikisi de aç olmadığını söyleyip yemek almamıştı ve sessizce gelene gidene bakıyorlardı. Deniz'in aklı başında olsa normalde öğünlerini asla kaçırmayan ve sessiz bir dakika bile duramayan arkadaşındaki bu farklılığı hemen hissederdi ama kendisinin de aklını kurcalayan bir konu vardı ve sonunda dayanamayıp ani bir hareketle arkadaşına döndü. O dönünce oturduğu sandalye inler gibi bir ses çıkarmıştı.

    "Aslı. Hey Aslı!" Arkadaşının düşüncelerini bölüp kendisine bakmasını sağladıktan sonra sorusunu sordu. "Sence benim gözlerim güzel mi?"

    Arkadaşı kaşlarını çatmıştı ve yüzünde daha önce görmediği garip bir ifade belirmişti. "Neden sordun?"

    "Bir sebebi yok merak ediyorum..."

   "Bir kız, bir yerlerinin güzel olup olmadığını düşünüyorsa kesin aşık olmuştur!"

    Deniz'in beyninde yeni bir düşünce penceresi açan bu cümle o pencereden onu dipsiz bir kuyuya atmıştı sanki "Saçmalama." dedi, sadece gözlerinin güzel olup olmadığını merak ediyordu o kadar, bunun aşkla nasıl bir alakası olabilirdi! Aslı yine her zamanki gibi abartıyordu sadece, o hep abartırdı zaten.

    Bir anda gözlerinin önünde beliren kahverengi gözlerle geriye doğru çekilmek zorunda kalmıştı. "Aslı n'apıyorsun?"

    Kız bir doktorun hastasının dosyasını incelemesi gibi uzun uzun süzdü gözlerini. "Gözlerinin güzel olup olmadığını sormuştun. Bakıyorum." Kafasını yan yatırıp bir süre daha bakındıktan sonra kendini geri çekip kızı rahat bıraktı. "Evet! Gözlerin güzel!" geri çekilip dudaklarını büzdükten sonra devam etti "Ama benimkiler daha güzel hiç şansın yok." Deniz onun espri yapmaya çalışan haline bıkkınca bir nefes vererek karşılık verdi. En başında bunu Aslı'ya sorması yanlıştı zaten. Hatta daha da geriye gidersek, bunu kafaya takıp bütün öğleden önce düşünüp durması daha da yanlıştı. 

    Sandalyesinde geriye yaslanıp gelene geçene boş boş bakmaya devam etti. En azından Aslı üzerindeki durgunluktan kurtulup yeniden konuşmaya ve okuldaki son dedikodulardan bahsetmeye başlayana kadar.



Bölümün kısalığı yüzünden özürler dilerim , ama bu sefer pek vaktim olmadı bazı garip sebeplerden ötürü... Güzel yorumlarınızla diğer bölüm için verdiğiniz bütün gazlar kabulümdür :)

Ters AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin