~21

2.6K 178 22
                                    

    Pazartesi geldiğinde okula ilk gidenlerden biri de bendim. Çoğunun yaşadığı pazartesi sendromu okulun ikinci haftasının başında beni ıskalayıp geçmişti çünkü iki gecedir doğru düzgün uyuyamıyordum, kısaca sabahın olmasını ve okula geleceğim saati gram uyku bulunmayan şiş gözlerimle beklemiştim. 

   Okul neredeyse ıssızdı... Güzel... Sınıftaki sıramı bulup kafam aşırı derecede dolu olduğunda yaptığım şeylerden birini yaptım ve kulaklıklarımı kulağıma geçirdim... Sözleriyle kafayı bulacağım şarkılar şu an benim için iyi bir seçim değildi bu yüzden sözü olmayan şarkılara bakındım ve en sonunda çalma listesinde Loreena Mckennitt'i bulup Santiago parçasına dalış yaptım. Son ses açtığımda kafamdaki düşüncelerin rüzgara karışmış bulutlar gibi erimesini beklemeye başladım. Şarkı iyiydi ama o rüyanın etkisinden beni bir türlü kurtaramıyordu.

    Önceden olduğu gibi yine Deniz'in gelip neşemi yerine getirmesini beklediğimi anladığımda küçük bir şok geçirdim. Aslında bunu bu kadar önemsememe gerek yoktu, Deniz'e de çok fazla güvenmemeliydim. Bana normal davranıyordu belki ama altından başka bir şey çıkmayacağını bilemezdim. Bu düşünce beni rahatsız etti. Deniz hiç de öyle güvenilmez bir kıza benzemiyordu... İçimden kendi kendimle çekişip duruyordum.

   Kulaklıklarımın birden çekilmesiyle irkilerek dikleştim. Karşımda sarı saçlı, iri mavi gözlü bir kız duruyordu. Bu o alaycı kuş broşu çalınan kızdı ve ben de o broşu bulmuştum. "Günaydın." Sesinde neşeden pek de iz yoktu ve bana bu giriş kısmını atlayıp hemen konuya dalmak istediğini açık açık belli eden bir ifadeyle bakıyordu. Bu yüzden ona cevap vermedim ve konuşmasını bekledim. "Sınıfta kimse yokken konuşmak istedim... Geçen gün olanlar konusunda..." biraz durup sıramın üzerine bakarken ben de müziği kapatıp kulaklıklarımla beraber telefonu sıranın altına koydum. Bu sırada onun gözleri basket maçından kalma dirseklerimdeki yaralara takıldı ama orada fazla oyalanmadan konuşmaya devam etti. "Hem teşekkür ederim hem de..." söylemek istediği şeyi söylemeden benim anlamamı bekliyordu herhalde. Zeki olabilirdim fakat düşünce okuma yeteneğine sahip değildim. "O gün duyduklarını başkasına anlatma lütfen." 

   Derdi buydu demek... "Anlatmam." dedim. Zaten birine herhangi bir şey anlatmak gibi bir derdim yoktu. Tatmin olmamış bakışlarını bana doğru kaldırdı. Arka pencerelerden yüzüne vuran sabah güneşinde mavi gözleri pırıltılı birer mücevhere benziyordu. 

   "Söz verir misin?" 

   Başımı aşağı yukarı oynatırken "Söz." dedim. O da benim gibi başını sallayıp oturduğu sıradan kalktı ve sınıftan çıktı. Arkadaşıyla araları düzelmiş miydi merak ediyordum ama göğsünde o alaycı kuş broşu yoktu... 

   Kulaklıklarım kulağımın içindeki yerini geri aldığında bende Loreena ve sesiyle yeniden baş başa kaldım. Kızın gelip benle konuştuğu bile çok eski ve unutulmaya yüz tutmuş bir anı gibi kalmıştı düşüncelerimin derinlerinde.

    "AKHER!" tepemde dikilen bir kızın çığlığıyla başımı kaldırdım. Büşra'ydı bu. Ağır hareketlerle kulaklıklarımı çıkarıp neredeyse dolmuş olan sınıfa bir göz attım. Dersin başlamasının yakın olduğu kanaatine varınca kulaklıklarımı ve telefonumu çantamın içindeki karanlıklara gönderdim. "İyi uyuyamamış gibi duruyorsun."

    "Uyku tutmadı..."

    Alp de yanımıza geldiğinde Büşra'nın dibinde durdu. "Yarın okul çıkışı yine bir şeyler yapalım diyoruz." Büşra başını kaldırıp ona baktığında yüzleri neredeyse birbirine değecekti, o da bunu fark etmiş olacak ki yanakları kızarıp kendini bir adım geri çekti ve sanki utandığı belli olmasın diye hızlı hızlı konuştu. "Ne yapalım ve kim kim?"

Ters AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin