Otobüs durağında, elimdeki soğuk kırmızı kola kutusunu burnuma bastırıp sessizce otururken bir yandan da Deniz ve diğerlerinin konuşmalarını dinliyordum. Az önceki kavgadan biraz bahsedip hemen başka konulara geçmişlerdi. Aslında sormak istediğim bazı sorular vardı ama daha yeni tanışılan birine sorulunca abes kaçarlar diye korktuğum için çekiniyordum.
Daha önce markasını hiç duymadığım kola kutusunu burnuma hafifçe bastırıyordum bastırmasına ama daha şimdiden burnum kafam kadar olmuş gibi bir his vardı içimde. Ve acıdan dolu dolu olan gözlerime ağlamamaları için emirler yağdırmak cidden zordu.
"Burnun acıyor mu?" Deniz endişeye bürünmüş gözleriyle bana baktığında o oğlanla konuşurken içinde yanan ateşlere eklenmiş hevesli ifadeyi kısa bir an hatırlayınca irkildim. Dayak atmaktan, dövüşmekten zevk alan bir kız göreceğimi hiç düşünmezdim...
Gözlerimde aktı akacak gibi hissettiğim yaşları görmemesi için dua ettim ve sesimin titrememesine özen göstererek konuştum "İyi gibi." Çıkan seste yoğun bir boğuk tını olmadığına göre burnumda önemli bir hasar yok demekti.
"Özür dilerim benim suçum."
"Ne olacağını bilemezdin." Dedim ona bütün samimiyetimle.
"Eve gidince buz koy, şişmesini önler... Neyse çocuklar benim çarşıya gitmem gerekiyor şimdi, yarın okulda görüşürüz. Ah az kalsın söylemeyi unutacaktım, Akher sakın şampuanı unutma!"
Alp şaşkınca bana bakarken "Ne şampuanı?" diye sordu. Bense cevap vermek yerine o gözden kaybolana kadar arkasından bakmaya devam ettim.
***
Eve geldiğimde gökyüzü Deniz'in gözlerinin rengine bürünmüştü. Kapıyı anahtarımla açıp yavaşça içeri süzüldüm. Niyetim kısa bir "Ben geldim!"den sonra kimse yüzümü görmeden kendimi odama atmaktı ama annemin benim için farklı planları vardı anlaşılan ki kapıyı kapattığım anda salondan çıkıp hole dikildi. "Hoş geldin."
Holün karanlık olması benim işime yarıyordu. Yolda gelirken telefonumun ekranında burnumun boyutlarını incelemiştim ama kara ekrandan pek de bir şey anlayamamıştım.
"Hoş buldum..."
"Aç mısın?" annemin ses tonundan anladığım kadarıyla sormak istediği fazlaca sorusu vardı onun da ama konuşmam için beni bekliyordu.
"Hayır... Hocayla yedik." Eğer bir yerde günlük hayatta söylediğimiz yalanların hesap mahkemesi diye bir mahkeme kurulacak olsa benim müebbet yiyeceğim kesindi ama bunu sadece ailem endişelenmesin diye yapıyordum. Ben başka bir şey demeyince annem sonunda dayanamadı.
"Nereden çıktı bu etüt işi?"
Çıkardığım ayakkabılarımı dolaba koydum. "Dersteyken etütten bahsetmişti... Benim zeki olduğumu düşünmüş olmalı..."
"Daha ilk dersten mi düşünmüş bunu?"
"Sorguya mı çekiliyorum?"
Annem susup sadece yüzüme baktı. Gözlerinden okumuştum endişesini. Yanına doğru yürümeye başladığımda yüzüme dikilen gözleri kısılmış bayin cerrahı bir doktorun önündeki beyni incelemesi gibi dikkatle süzüyordu beni. "Burnun mu şişmiş?" Ah anneciğim bir bilsen başıma neler neler geldi.
"Sınıfın kapısı cereyan yapınca yüzüme kapandı."
İnanamamış gibi görünüyordu. Halbuki ben bu yalanı bulana kadar otobüste kafa patlatıp durmuştum. "Peki bileğin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Aşk
RomanceBilirsiniz işte, bazı insanlar farklıdır, mesela her kız narin ve kırılgan olmayabilir, ya da her erkek sert mizaçlı ve odun değildir. Bunun erkek ya da kadın olmakla bir ilgisi yoktur aslında, duyguların ilgisi olan tek şey insan olmaktır. Ve bazı...