~11

3.3K 235 47
                                    

***

    Bana resmen ölüm gibi gelmeye başlayan bütün konularını ezbere bildiğim Coğrafya dersi bir türlü bitmek bilmezken başımı çevirmeden gözümün ucuyla yanımda oturmuş önündeki boş deftere ölümcül bir meseleyi halletmeye çalışıyormuş gibi dalmış olan Deniz'e baktım. Arkadaşıyla aralarında kötü bir şeylerin olduğunu anlamak için medyum olmaya falan gerek yoktu. Açıkçası onu böyle üzgün görünce ben de üzülmüştüm çünkü bana gerçekten büyük bir iyilik yapmıştı ve bana iyilik yapan birini böylesine üzgün görmek istemiyordum. Tam kalemi alıp odaklandığı deftere birkaç teselli sözcüğü yazmak üzereydim ki başıma atılan ufak ama sert bir şeyle küçük bir inilti çıktı ağzımdan. 

    Deniz, yeni kararmış gökyüzü rengindeki gözlerini bana çevirdiğinde kısa bir an ona baktıktan sonra önce başıma çarpan sonra da yere düşen silgiyi bana atan şahsı aramak için gözlerimi sınıfa çevirdim. Eskiden Büşra ve Sevde'nin oturduğu yerin yeni sahipleri Alp ve Eren bana dönmüş gülümsüyorlardı. Alp olduğunu tahmin ettiğim oğlan fısıltıyla bir şeyler söyleyip el kol hareketleri yaptı ama acaba özel güçleri olan ucubelerden mi sanıyordu beni? Sınıfın karşısından söylediklerini anlayabilmemin imkanı yoktu. Ki ben bu işaret dilinin her türünde ciddi manada berbattım.

     "Anlamıyorum." dedim dudaklarımı abartıyla oynatarak.

    "Kesin fısıldaşmayı!" Hocanın ikazıyla aynı anda önümüze döndük. Çaktırmadan uzanıp yere düşen silgiyi aldım ve  sonraki tenefüs büyük ihtimalle ona geri vermeyi unutacağımı bildiğim halde masanın üzerine koydum.

    "Okuldan sonra pes atmaya gideceklermiş." dediğinde Deniz'e döndüm, onların ne dediğini anlamış mıydı yani? Bu kız resmen olağanüstüydü! "Seni de çağırıyorlar."

     Beynimde esen soğuk rüzgarlarla beraber ne desem de reddetsem diye düşünmeye başladım. İyi niyet gösterip beni de çağırmışlardı ama onlara güvenemezdim, ne olursa olsun daha iki gündür tanıştığım insanlarla bir yere gidemezdim. "Hey! Bu kadar korkma seni yemek için çağırmıyorlar..." 

     Gözlerimi kaldırıp ona baktım. "Hayır... Ben..." Korkmadığımı söyleyecektim ama sonra durdum çünkü korkuyordum. Aynı şeyleri bir daha yaşamaktan....

    "İstersen seninle gelebilirim. Pes oynamaya bayılıyorum." dediğinde bir kez daha şok olmuş bir şekilde ona baktım. "Hem benim için de iyi olur. Kafamı dağıtırım biraz." Öteki kızlar kafalarını dağıtmak, morallerini düzeltmek için alışverişe ya da geziye giderken o pes oynamaya mı gidiyordu? Tam ondan beklenecek bir davranış! Yine de bunu kabul etmeyecektim. "Hadi ama, niye endişelendiğin konusunda bir fikrim yok ama sana güvence veriyorum, biri sana karşı kötü bir davranışta bulunursa ağzını burnunu kırarım. Söz." Acaba yüz ifadelerimden düşüncelerimi okumak gibi bir yetenek mi geliştirmişti? Bu biraz korkutucuydu, duygularından konuşmayı sevmeyen bir insandım bu yüzden birinin kafamın içindekileri okuma düşüncesi beni her zaman rahatsız etmiştir.

    Ona bakarken elimde olmadan tek kaşım kalkmıştı. Aslında onu gayet rahat bir biçimde bir oğlanın ağzını burnunu kırarken hayal edebiliyordum. Acaba yumruk atarken uzun saçları dalgalanıp... "Tamam mı?" Hayallerim bölündüğü için huysuz bir şekilde ona baktım. 

    Peki Deniz'e güvenebilir miydim? Onu yalnızca üç gündür tanıyordum ve ben insan sarrafı olmadığımı daha önce binlerce kez kanıtlamıştım. İnsanlar hakkındaki ilk düşüncelerim ön yargılardan öteye geçemiyordu maalesef. Yine de Deniz bana pek çok konuda yardım etmişti ve bunları yaparken benden faydalanmaya çalışıyormuş gibi bir hali de yoktu.

Ters AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin