Tenefüs zili çaldığında her zaman olduğu gibi sınıf birden ayaklandı ve savaşa gidiliyormuş gibi bir gürültüdür aldı gitti ortalığı. Dersteki sadece ufak fısıltıların böldüğü o sükûnet kızgın tavaya atılan tereyağı gibi ermişti ve evet ben kesinlikle acıkmıştım.
Ben ayaklandığımda önümdeki ikili de ayaklanmıştı, birbirimize bir süre şaşkın şaşkın baktıktan sonra aynı anda "Kantine." Dedik. Onlar buna güldü bense sadece kafamı sallamakla yetindim.
Sınıftan çıktığımızda Büşra bir yandan Sevde'nin diğer yandan benim koluma girdiğinde önce ne olduğunu anlamadım ama onun pırıl pırıl bir gülümsemeyle aydınlanmış yüzü ve masum masum bakan gözlerini görünce etrafımızda Alp var mı diye bakındıktan ve olmadığından emin oldum ve önemsememeye karar verdim ama öteki taraftaki Sevde kafasını eğip ikimize siyah sürmeli gözleriyle ters ters baktığında nedense Alp'den çok ondan endişe etmem gerektiğini düşündüm. Karanlık tarafta olan birinden her şey beklenebilirdi sonuçta. Gözlerimi ileri dikerken nasıl bir sınıfa düştüm ben böyle diye düşündüm. Benden daha beterleri vardı burada! Tabi ki bütün düşüncelerim dönüp dolaştıktan sonra Deniz'de neticeleniyordu. Eğer ailem bu okulu seçmeseydi, müdür bu sınıfa gitmem gerektiğine karar vermeseydi, ilk gün geç kaldıkları için sınıfın kapısında onlarla karşılaşmasaydım neler olabileceğini düşünmeye çalıştım. Böyle bir acı yaşamazdım belki de o zaman... Ama yine de onunla tanışma ve bunları yaşama fırsatını elde edebildiğim için pişman değildim. Acı veriyor olabilirdi ama bu tatlı bir acıydı... Çürük vişne kokusu gibi ya da tamamen mezarda geçen masum bir aşk hikayesi gibi...
Daha öğle arasına yaklaşmamış olduğumuz halde kantin yine de tıklım tıklım doluydu. Sanki okul içindeki bütün öğrencileri buraya kusmuş gibi duruyordu. Umutsuz gözlerle bakışlarımı kantinde gezdirdim. Kısacık arada buradan yiyecek bir şeyler alabilecek olmayı geçtim sağ çıkacağımızın garantisi bile yoktu.
"Yemek almaya mı geldiniz?" bu ses bana yine sabah kolumu tutmasını hatırlattığında dönüp bu kimmiş diye bakma zahmetinde bile bulunmadım.
"A, Kaan. Evet. Nasılsın?"
Büşra cevap vermişti. Neden bu oğlana bu derece samimi davranıyordu bu kız? Yerimde huzursuzca kıpırdanırken kolumdan çıkmış kıza ve onunla konuşan Kaan'a baktım. Oğlan her lafı bana getirmeye kalkışınca Sevde rahatsız olduğumu anlamış gibi araya girip konuyu değiştiriyor ve benimle muhatap olmasını engelliyordu. Ya sezgileri gerçekten güçlüydü ya da ben Kaan'dan hoşlanmadığımı çok belli ediyordum. Eğer doğru olan ikinci seçenekse bunu Büşra ya da Kaan neden anlayamıyordu bir türlü.
"Paralarınızı bana verin, şu hengamenin arasına girip istediklerinizi alayım." Dediğinde Büşra'ya baktım. "Sevde oraya girerse kesin ezilir, sen girersen kesin itilip kakılırsın, Kaan hadi sana da kıyak yapmış olayım!" gülerek üçümüze göz kırptığında en azından onunla yalnız kalmayacağım için seviniyordum. Paramı ona verirken albeni çikolata istediğimi söyledim.
İçimde bir gerilim müziği çalarken kısacık bir saniye de olsa belki de Kaan'ın hiçbir şey söylemeden öylece duracağını düşünmüştüm ama o ben daha bu düşüncenin yarısına gelemeden konuştu. "Sabah pek konuşamadık." Soğuk terler döktüğümü hissediyordum. Benim yerime Sevde cevap verince minnetle ona baktım.
"Sabah mı karşılaştınız ne zaman?"
Kaan'ın ilgisi ona yöneldiğinde Büşra'nın bir an önce gelmesi için dualar ediyordum çünkü Sevde'nin onu çok tutamayacağı belliydi. Kız en az benim kadar anti-sohbet birisiydi. Sıkıntıyla etrafıma bir göz gezdirdim. Kaçabileceğim alanlar oldukça sınırlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Aşk
RomanceBilirsiniz işte, bazı insanlar farklıdır, mesela her kız narin ve kırılgan olmayabilir, ya da her erkek sert mizaçlı ve odun değildir. Bunun erkek ya da kadın olmakla bir ilgisi yoktur aslında, duyguların ilgisi olan tek şey insan olmaktır. Ve bazı...