Mahir arkadaşlarıyla ve Süha beyle beraber ikindi vakti uçaktan inerken havanın nemliliği karşısında yüzünü ekşitip bulutlu gökyüzüne baktı.
İngiltere ve Birleşik Krallığının başkenti olan Londra iklimi açısından yaz aylarında bile serin bir havaya sahipti ve bu havayla tetiklenen geçmek bilmeyen iç sıkıntıları içinin kasvetle dolduğunu hissettiriyordu. Tabii birde süre gelen uyku sorunu...
Kısa zaman içerisinde diğerleriyle beraber indiği uçaktan havalimanına giriş yaparak sadece kimlik kontrolünden geçip bekleyen minibüs tarzı araca bindi. Karşı karşıya ikişerli gruplar halinde oturan dört arkadaş arkada Süha bey ise şoförün yanında ki koltukta yerini almıştı.
Görevi gereği ülkeye gelse de üç yıl önce buna benzer ama daha farklı gelişen olaylarla gerçekleştirdiği görev aklında dönüp duruyor nefesini kesiyordu.
Uzun ve kendisine göre iç karartan yolculuktan sonra önceden kiralanan ve güvenlik kontrolünden geçen eve varıp diğerleriyle beraber bagajlarını eve taşıdı. Her ihtimale karşı son kez kendileri de getirdiği aletlerle evi tarayan beş kişi salonda ki oturma grubuna kendilerini bıraktılar.
"Buluşma yerine başkası gitsin" diyen adam yanında oturan Ertuğrul'a, karşısında oturan Egemen ile Yavuza bakmadan gözlerini yere indirdiğinde sağ çaprazında ki Süha bey de kendisine düşünceli gözlerle bakıyordu.
Yavuz "Herkes uzamanı olduğu konuda iş yapsın Mahir. Ben sana bomba imha et diyor muyum" dediğinde genç adam sinirli gözlerini karşısında ki adama çevirdi ama konuşmasına fırsat olmadan yanında ki Ertuğrul söze girdi.
"Yavuz haklı senin işin bu, adamla sen irtibata geçtin bu saatten sonra planda değişiklik olmaz. Gürültü çıkartmadan bu işi halletmemiz lazım. Madem unutamayacaktın gereksiz işlere kalkışmayacaktın."
Mahir dişlerini sıkarak yan gözle yanında ki adama bakıp "Unutamadım diye birşey yok, saçma sapan konuşma" dese de Süha bey sinirle kısaca öksürdü.
"İhtimaller arasında, B planının içinde Rehnümaya yaklaşmak yoktu. Başka yollar varken sen Rehnümaya yaklaşmayı tercih ettin, cezanı da çekiyorsun. Gencecik bir kızın ahını aldın."
Genç adam saygısızlık olmaması adına dilinin ucuna gelen sözleri dişlerini sıkarak geriye gönderirken Süha beye sinirli bakmayı da ihmal etmedi. Orta yaşlı adam ise konuşmasına devam etti.
"Benim kızıma öyle bir şey yapılsaydı kim olursa olsun gözünün yaşına bakmazdım" diyen adam sesli bir nefes aldı. "Salih yaşasaydı keşke, seninle bi o baş edebilirdi."
Mahir dirseklerini dizlerine bırakıp yüzünü sertçe sıvazladıktan sonra ellerini çenesinde birleştirdi, dalgın gözlerle yere bakmaya başladı. Düşündükçe Süha beye hak veriyordu, gerek yoktu yaklaşmasına ama bir anda kontrolü kaybetmiş gibi yaklaşmayı tercih etmiş ani karar alarak görevin gidişatını değiştirmişti.
Saniyeler sonra genç adam yerde olan gözlerini hafifçe kısarak orta yaşlı adama çevirip sırtını geriye yasladı.
"Sen niye bizimle geldin Süha amca, çalınan gizli bilgilerde ne."
Süha bey üzerine dönen dört çift göz ile sol kaşını rahat olmaya çalışırcasına kaşıdı.
"Benimde net bir bilgim yok. Buraya gelmemiz ve Seçkinle buluşmamız için emir geldi."
Dört kişi tatmin olmayarak orta yaşlı adama bakarken Mahir uykusuzlukla yerinden kalkıp "Neyse hazırlanalım" diyerek bu konunun üzerinde fazla durmamayı tercih etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahire'nin İncisi
General FictionNormalde biten bir kitaptır ama baştan yazarak yayımlıyorum. Rehnüma abisinin terörist ele başı olduğunu ve sevdiği adamın da gönüllü, gizli asker olduğunu bilmeden Mısır da Mahir ile dini nikâhını gerçekleştirip Türkiye'ye, sevdiği adamla evlenmeye...