Genç kadın filmi ağlamaklı gözlerle izlese de gülmesinden bir şey kaybetmemişti. Yanında ki adama sık sık bakmış, değdi mi sorusunu bir çok kere dilinin ucuna getirmişti ama bunu sözcüklere dökmemişti.
Filmin sonunda fazla yemekten ve fazla gülmekten karnına ağrı girse de geldikleri yolu yürümeye başladıklarında yavaş yavaş rahatladığını hissediyordu.
Mahir ise filmin başlamasından bitimine kadar tek kelime etmemiş sadece Rehnüma'nın gülmelerini filmden çok seyretmişti. Ne zaman konuşsa kırıyordu ve ânın güzelliğini bozmamak adına konuşmamayı tercih etmişti keza yanında ki kadın da öyle düşünüyor olacaktı ki tek kelime etmiyordu.
İkili ormanın güzelliğine bakarak, kuşların sesleri ile belirli bir yol kat ettikten sonra ailelerinin yanına dönmüşler ve küçük bebeğin üşümemesi adına gitmek üzere hazırlanmaya başlamışlardı.
Rehnüma'nın sessiz ve sakin duruşuna karşılık herkesin gözü Mahirdeydi, Mahirinkisi de Rehnüma'daydı.
Yolculukları da aynı sessizlik içerisinde geçmiş ve bu sessizlik akşama kadar sürmüştü. Yatma vakti geldiğinde ise herkes teker teker odalarına çekilmişti.
Genç kadın pijamalarını giyinip çıkardığı kıyafetlerini kirli sepetine attıktan sonra çalışma odasının kapısına baktı, nefesini sesli bir şekilde bırakıp birkaç adımda önüne gelerek yavaşça açtı.
Mahir uzandığı koltukta yavaşça doğrulup "Bir şey mi oldu" derken eşikte duran kadını süzüyordu.
"Biraz konuşabilir miyiz" diyen kadına karşılık genç adam bacaklarını aşağı doğru sarkıttı.
Normalde Rehnüma'nın sinirle yada öfkesini kusmak istercesine pat diye girip konuşmasına fırsat vermeden ağzına geleni söylemesini beklerken bu sessizlik, siyah gözlerin hüzünle bakması gün içerisinde olduğu gibi içine oturmuştu.
"Tabii gel."
Rehnüma ağır adımlarla birkaç saniye içerisinde koltuğun önüne gelip Mahirin yanına oturduğunda gözleri önünde, belirsiz bir yerdeydi. İçinden geçeni, hissettiklerini söylemeye ihtiyacı vardı ve bu ihtiyaç sadece yara açana karşıydı keza yanında ki adamda konuşsun, içinden geçenleri söylesin istiyordu.
"Ben sana karşı yumuşamak yada hoş görülü olmak istemiyorum. Güldüğünde gülmek, gülsem de gözlerim senle kesişsin istemiyorum" diyerek sessizce göz yaşlarını akıtmaya başladı ama bunun farkında bile değildi. Yanında ki adam ise hüzünle akan yaşlara bakıyordu.
"Yıllarımın da hesabını sormak istiyorum ve bu yüzden evliliğe tamam dedim. Sanmıyorum seninle evlenmesem hayatımı, ailemin hayatını karartacağını yani artık öyle düşünmüyorum sanırım vicdan azabından, seni beklememden, geceleri uyuyamayışından sende bana borçlu olduğunu biliyor, onun için istiyorsun."
Mahir kollarını dirseklerine bırakıp sesli bir nefes alırken genç kadın yüzünün ıslanmasıyla ağladığını fark edip burnunu çekti, akan yaşları elinin tersi ile silip durdurdu.
"Ne olursa olsun bir yanım hesabını sor diyor diğer yanım kaldıkça daha da canın acıyacak diyor. Bana babamın teklifini kabul etmemem için bir sebep söyle" dediğinde genç adama baktı, çatık kaşlarla kısılan gözlerle karşılaştı. "Sen evde yokken ne yaparsam arkamda olduğunu söyledi. Galiba herkes aramızla bir gerginliğin olduğunu biliyor ve o yüzden derin konulara girmiyorlar. Ben ailemin her zaman yanımda olacağını biliyordum ama beklemeyi tercih etmiştim. Şimdi ise artık ne hevesim ne de isteğim kalmadı."
Mahir Adin beye sinirlense de baba olarak bu konuşmanın olması gerektiğinin bilincindeydi.
"Peki için kaldığında neden canının acıyabileceğini de söylüyor mu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahire'nin İncisi
General FictionNormalde biten bir kitaptır ama baştan yazarak yayımlıyorum. Rehnüma abisinin terörist ele başı olduğunu ve sevdiği adamın da gönüllü, gizli asker olduğunu bilmeden Mısır da Mahir ile dini nikâhını gerçekleştirip Türkiye'ye, sevdiği adamla evlenmeye...