Altınlarını makyaj masasının çekmecesine bırakan Rehnüma ağzı kapalı gülümseyerek kalan alyansı eline alıp müstakbel eşinin sol elini tutarak dolu dolu gözlerle, ağlamayı istemezcesine "Böyle giderse malını mülkünü elinden alırım. O yüzden fazla bir şey isteme benden" deyip omuzlarını silken adamın yüzük parmağına alyansı taktı.
"Hepsi senin zaten."
Genç kadın dudaklarını birbirine bastırırken ışıl ışıl parlayan turkuaz gözlere kendisini tutarak bakıyordu. Aynı anda da odanın kapısı iki kere tıklatılmış, iç çekerek "Gel" demişti.
Saniyeler sonra kapıyı aralayan Hülya hanım gözleri ikiliye takıldığında beğeniyle kapıyı tamamen aralayıp yanında duran akranına "Ay maşallah" dediğinde Şimal hanımda ellerini birleştirmiş ağlamaklı gözlerle kızına bakmıştı.
"Güzel kızım benim..." diyen kadın birkaç adımda kızının önüne gelerek omuzlarından tuttu. "Rehnümam çok güzel olmuşsun kızım."
Rehnüma gülümsese de gözlerinden akan birkaç damla yaşla "Teşekkür ederim anne, sende öyle" dediğinde Hülya hanım gelen göz yaşlarını akıtmadan güldü.
"Kızım misafirlere bi hoş geldiniz diyelim mi."
Genç kadın başını olumlu anlamda sallayıp yanındakilerle beraber kısa zaman içerisinde aşağı indiğinde daha önce gördüğü sade beyaz konseptin kendi kına kıyafetine göre lacivert beyaz olarak hazırlandığını gördü. Keza köşede duran masanın üzerinde kına malzemeleri de aynı konseptteydi.
"Benim bünyem de bu kadar inceliği kaldıramaz" diyen kadın dolu dolu gözlerle yönelmekte olduğu kişilere bakarken annesi babasının yanına geçmiş, Hülya hanım ise önden gidiyordu. Mahir ise sadece gülümsemişti.
Kınanın başlangıcında herkes kadınlı erkekli bahçe ve salona dağılmıştı. Şimal hanım kızından önce eşiyle beraber gelenlerle tek tek tanıştığı için salonun bir köşesinden Rehnümayı izliyordu.
"Çok mutlu... çok mutlu ama hüzünlü de."
Kızının ağlayacak gibi durması bir yana anne olmanın iç güdüsü ile de genç kadının içini görebiliyordu. Bir yanı kızının ilk kınasına oranla çok fazla mutlu olduğunu görse de diğer yanı acılarını görüyor, üzülüyordu.
Adin bey ise sesli bir nefes alıp "Ne buluyor bu adamda anlamadım gitti" dediğinde eşi dolan gözleriyle güldü.
"Ben sende ne bulduysam kızında damadın da onu buldu."
Orta yaşlı adam başını hafifçe yan çevirip "Ya sabır ya selameeet" dediğinde hemen diğer yanında ve çaprazında bulunan Süha bey Arapça bildiğinden gülümsemiş ve kendisine doğru hafifçe eğilmişti.
"Dünür inan benimde çok sinirlerimi bozuyor ama ne yapacaksın malzeme bu."
Süha bey eve gelen ilk konuklardan biriydi ve Adin beyle özel olarak konuşarak baba yarısı olduğunu dile getirmiş, olayların seyri hakkında emirlerinin dışına çıkıldığını, elinde olsa Rehnümaya Mahiri yaklaştırmayacağını özellikle söylemişti.
Daha yeni tanışsalar da çabucak kaynaşan ikili de Adin bey gözlerini devirdi.
"Bana güvenip kim olduğunu söylediğin için sağ ol ama sinirim geçmiyor inan ki. Kızımı, terk eden adama tekrardan vermek kanıma dokunuyor."
Süha bey tebessümle akranının omzuna dokunup "Haklısın" derken Rehnüma da diğer köşeden yan gözle ikiliye bakıyordu ve diğer masaya yönelecekken genç adama doğru eğilmişti. Yıllar önce kendisine şefkatle ve sevecen bir tavırla yaklaşan, elinde olmadan operasyonun seyrini değiştiğini dile getiren adamı çabucak tanımıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahire'nin İncisi
General FictionNormalde biten bir kitaptır ama baştan yazarak yayımlıyorum. Rehnüma abisinin terörist ele başı olduğunu ve sevdiği adamın da gönüllü, gizli asker olduğunu bilmeden Mısır da Mahir ile dini nikâhını gerçekleştirip Türkiye'ye, sevdiği adamla evlenmeye...