Mahir arkadaşını arayarak Serapla olan olayı kısaca anlatıp şehirden gönderme olayını Egemene devrederken Rehnüma dinmek bilmeyen göz yaşlarını akıtmaya devam ederek eve geldiğinde sessizlikle karşılaştı. İlk başta afalladı ama üç kişinin gezeceklerini hatırlayarak düşük omuzlarla merdiven basamaklarını çıkmaya başladı.
O kadar emeğin, o kadar bekleyişin sonucunda tekrar tekrar yaralanmaktan yorulmuş, kaçıp gitmek isteyen içini zorlukla zapt ediyordu.
Ağır adımlarla tırmandığı basamakları tamamladıktan sonra odasına geçerek kendisini yatağa bırakıp kollarını açarak bakışlarını tavana çevirdi. Tükenmeyecekmiş gibi akmaya devam eden yaşları ise yavaşça görüşünü bulanıklaştırıyordu.
Belirli bir süre kımıldanamadan ve ağlayarak öylece yatağında uzansa da artık sabrının sınırına geldiğini anlayıp "Benden bu kadar" diyerek sinirle ayağa kalktı, göz yaşlarını silerek ağlamasını durdurdu.
Ne olacaksa olsun istiyordu ve gitmeye kararlı bir vaziyette aşağı kata inerek temizlik odasında duran valizlerini alıp tekrardan odasına döndü, kıyafetlerini sinirle, dağınık bir şekilde toparlamaya başladı.
"Ben senin kölen değilim, kuklan hiç değilim."
Valize fırlattığı her kıyafette sanki Mahire vuruyor hırsını almaya çalışıyordu ama peşinden bile gelmeye tenezzül etmeyen adama artık boyun eğmek istemiyordu.
Kısa zaman içerisinde hırsla ve karışık iki valizini toplayan Rehnüma İstanbul'da ki evine gitmek üzere aşağı kata inip kapıyı açtı, sinirinin odak noktasında ki adamla göz göze geldi.
Mahir ise bir valizlere birde Rehnüma'ya sessizce bakarken genç kadında sinirle aynı zamanda tekrardan akmaya başlayan göz yaşlarıyla ayakkabısını giyiniyordu.
"Ben gidiyorum, kendi evime kendi hayatıma dönüyorum. Elinden geleni ardına koyma."
Genç adam hızla Rehnüma'ya arkadan sarılarak kollarını sıkıca kapattı. Kollarında ki kadın ise ayakkabı giymeyi bırakıp bağırmaya, çırpınmaya, ağlamasını seslendirmeye başlamıştı.
"Bıraaak! Yeter artık yeter!"
Mahir kollarının arasında çırpınan kadınla "Lütfen beni bi dinle, ilk önce açıklıyayım" dese de Rehnüma'nın devam eden kurtulma çabaları, dinlemeden bırak diye bağırmaları sürüyordu.
Saniyeler sonra "Rehnüma!" diye bağırıp tuttuğu kadını bırakmadan yere oturdu, sıkıca sarılmasına devam etti.
Genç kadın ise çabalamaktan vaz geçmiş iki eliyle yüzünü kapatarak ağlamasına devam ediyordu.
"Lütfen beni bırak, yapamayacağım, evlenemem senle. Zoraki olan bir şey insanı mutlu eder mi."
Mahir sesli bir nefes aldıktan sonra "İstersen mutlu olabilirsin, yeter ki iste" deyip yanağını genç kadının yanağına bıraktı. "Son bi şans, sadece son bi şans."
Rehnüma ellerini yavaşça yüzünden indirip ağlamasını alayla bir gülüşle sürdürerek başını hafifçe arkaya doğru attı.
"Niye benden son bi şans istiyorsun niye. Zaten zoraki yaptırıyorsun her şeyi" dedikten sonra gözleri tavanda ki belirsiz bir noktaya çevirdi. "Ben sana ne yaptım, bunları hak edecek ne yaptım. Niye on yıl önce seni sevmeme izin verdin, niye yıllar sonra çıktın karşıma."
"İyi ki de çıktım" diyen genç adam sağ elini Rehnüma'nın gözlerine götürdükten sonra akan yaşları silmeye başladı. "Yemin ederim onunla aramda bir şey olmadı, ağlama artık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahire'nin İncisi
General FictionNormalde biten bir kitaptır ama baştan yazarak yayımlıyorum. Rehnüma abisinin terörist ele başı olduğunu ve sevdiği adamın da gönüllü, gizli asker olduğunu bilmeden Mısır da Mahir ile dini nikâhını gerçekleştirip Türkiye'ye, sevdiği adamla evlenmeye...