Etrafında ki fısıltılar ve iç çekmelerle bilinci yerine gelse de göz kapaklarını aramadı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyor, uzandığı yatakta neden bulunduğunu düşünüyordu ve kısa zaman sonra son anları aklına geldiğinde gözlerini bir anda açıp baş kısmı hafif yukarı kalkık yatakta etrafına bakındı.
Yatağın etrafını saran insan topluluğuna hızlıca bakarken çoktan birkaç kadın sevinç gözyaşlarını bırakmaya başlamışlardı ki onlardan biri olan annesi hemen yanına gelip yatağının kenarına oturdu.
"Oğlum..." deyip tek elini sıkıca tuttu, sevinç göz yaşlarının arasından baktı. "İyi misin oğlum."
Abisi Cihangir "Ben haber vereyim" diyerek ağlamamak için bakışlarını kaçırıp hızlı adımlarla kapıya yönelirken aradığı kişiyi bulamayan adam derin bir nefes aldıktan sonra bakışlarını annesine çevirdi, yorgunlukla gülümsedi. Uyandığında gün aydınlıktı ama göz ucuyla cama baktığında gece olduğunu anladı.
Gülümsemesi gibi sesi de yorgundu.
"İyiyim anne."
Hülya hanım hafifçe oğluna doğru eğildi ve cılız çıkan sesle ağlamasını hızlandırarak "Çok korktum, çok korktum... Baban gibi olacaksın diye çok korktum..." dedikten sonra alnını oğlunun göğsüne hafifçe bıraktı.
Mahir ise dudaklarında ki tebessüm silinmeden tek elini annesinin saçlarına bırakıp yavaşça okşadı, bakışlarını sağ tarafındaki adama çevirdi ve biraz şaşkınlıkla biraz da mutlulukla kaşlarını havaya kaldırdı. Herkesin göz altları şişmiş, akları ise kanlanmıştı ama Adin beyden pek beklememişti.
"Beni sevdiğinizi düşüneceğim."
Anlaması için Arapça konuşsada Adin bey yalancı bir sinirle kaşlarını çatarak duruşunu dikleştirdi ve Türkçe cevap verdi.
"Yok artık daha neler."
Havada olan kaşları bu sefer gerçek bir şaşkınlıkla inmezken annesi de diğerleri gibi gülerek aynı zamanda göz yaşlarını silerek geriye çekiliyordu.
"Türkçe mi öğrendiniz" derken Adin beyin yanında ki kayınvalidesi de tebessümle başını olumlu anlamda salladı.
Orta yaşlı adam ise duruşunu bozmadan "Baktık senden kurtulacağımız yok bari dilinizi öğrenelim dedik" deyip kısa bir an yanlış anlamaması adına Hülya hanıma baktı ama beklediği yumuşak tavır ve gülme ile karşılaştığından dolayı bakışlarını damadına çevirdi.
Gülüşme sesleri daha bir artarken genç adam da neşeyle güldü. Kayınpederinin şaka yaptığını elbette anlamıştı ve bu hoşuna gitmişti.
"Bende sizi seviyorum."
Adin bey akmasada burnunu çekip ellerini kumaş pantolonunun cebine bıraktıktan sonra etrafta gözlerini gezdirirken "Belki biraz seviyorumdur" dedi, boğazını temizledi. "Sonuçta damadımsın bir yerde sevmeye mecburum."
Gülüşme sesleri her geçen saniyede giderek artarken kapının açılması ile herkes yatağın etrafında birkaç adım geriye çekildi.
Gözleri sadece bir kişiye odaklanmıştı ne sağ tarafına gelen İhsan beye bakıyor ne de abisinin içli bakışlarını görüyordu sadece hocasının bir adım gerisinde duran, bakışlarını kaçıran ve iki parça olan asistan kıyafetinin üst kısmını dağınık durmasa da sürekli çekiştiren kadına bakıyordu ama sessizliği algıladığı anda bakışlarını gülümseyerek kendisine bakan adama çevirdi.
"Teşekkür ederim."
İhsan bey yüzünden silinmeyecek gibi duran gülümseme ile "Görevim" deyip tek elini hafifçe kaldırarak bir adım gerisinde duran asistanına uzattı ve istediği zımbalı kâğıtları alıp bakışlarını raporlara indirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahire'nin İncisi
General FictionNormalde biten bir kitaptır ama baştan yazarak yayımlıyorum. Rehnüma abisinin terörist ele başı olduğunu ve sevdiği adamın da gönüllü, gizli asker olduğunu bilmeden Mısır da Mahir ile dini nikâhını gerçekleştirip Türkiye'ye, sevdiği adamla evlenmeye...