Fazlaca yol kat eden adam şehir merkezinden uzakta olan evin önüne aracını park edip hızlı bir şekilde inerek büyük adımlarla dış kapının önüne geldi, posta kutusu gibi duran küçük kare kutunun altından elini içeri sokarak parmak izini okuttu.
Saniyeler sonra tam otomatik kapı bütün kilitlerini sesli bir şekilde açmış ve aralanmıştı.
Hızlı adımlarını sürdürerek üst katı olmayan evde direkt salona geçti, büyük alanın ortasında bulunan açıklığa geldiğinde merdivenlerden aşağı sesli inerken görüş alanına girmeye başlayan kişilere merakla baktı.
Penceresiz alt katın ortasında fazla dik olmayan demir merdiven bulunurken basık tavanın çeşitli yerlerinde de beyaz led lambalar gözü ağrıtmayacak şekilde ışık yayıyordu. Aşağı inen basamakların ön tarafında, üç duvarın büyük bir bölümünü kaplayan ve tavana asılı duran büyük ekranlar, ekranların altında ise U şeklinde ki masanın üzerinde belirli aralıklarla birkaç laptop, mause, kablosuz klavye ve gerekli bilgisayar donanımları yer alıyordu.
Sanal çalışma ortamının hemen birkaç adım ötesinde gümüş renginde yuvarlak masa, etrafına düzenli aralıklarla bırakılmış sandalyeler bulunuyordu. Odanın ortasından geçen merdivenin arka tarafında ise siyah deriden bir oturma grubu yer alıyordu.
"Ne oldu."
Mahir sinirli duran dört çehreye bakarken son birkaç basamağı indi ve arkasında ki hareketlilikle o yöne döndü, kaşlarını çattı.
"Senin ne işin var burada."
Eftalya ekranların önünde duran adamlara yönelirken dudaklarını aralasa da ondan önce Süha bey cevapladı.
"Ben istedim."
Genç adam beş kişiye hafif çattığı kaşlarıyla bakarken orta yaşlı adam elinde ki fotoğrafları masaya sert bir şekilde bıraktığından fotoğraf kareleri dağılarak saçıldı.
"Olan bu."
Kısık gözlerle aynı zamanda daha da çok çattığı kaşlarıyla birkaç adım sonra masanın önüne gidip birkaç fotoğraf karesini eline aldı, gözlerinin sinirden büyümesine izin verdi. Serap'ın cansız bedenini adli tıp uzmanları olay yerinde fotoğraflamışlardı.
"Sabaha karşı evinde ölü olarak erkek arkadaşı bulmuş."
Herkes ağır hareketlerle yuvarlak masanın etrafında ki sandalyelerde yerlerini alırken Süha bey büyük ekranlara sırtını dönerek, Mahir ise yüzü dönük karşısına oturmuştu.
Orta yaşlı adam gergin yüz hatlarını koruyarak "Yıllar içinde gözetimindeyken bir şey olmadı ama uzağa gönderince ölüsünü bulduk üstelik Manisa'dan değil İstanbul'dan çıktı cesedi" dediğinde telefonuna gelen mesaj sesi ile elini pantolonunun cebine attı, kilidi açtıktan sonra gelen mesaja kısa bir an göz gezdirdi. Akabinde de Egemenin önünde bulunan laptopa bildirim sesi gelmişti ki Süha bey de Egemene çevirdi bakışlarını.
"Hızlı ayıkla."
Egemen kısa bir baş eğmeden sonra söylenilen işe başlarken Mahir de aldığı birkaç fotoğrafı incelemiş ve yerine bırakarak sesli bir nefes eşliğinde karşısında ki adama bakmıştı.
"Böyle olacağını bilemezdim. Egemen Manisa'da her şeyi ayarlamıştı, iş, kalacak yer... her şey ayarlanmıştı."
"Bilmeliydin" diyen adam sinirle yerinden kalkarak bir ileri bir geri yürümeye başladı. "Bu ne demek biliyorsunuz değil mi. Hepiniz açığa çıktınız hem de o gün, beş yıl önce, Londra'da. Önemsemedik ama korktuğum başıma geldi."
Süha beyin yerinde durması ile Yavuz "Beş yıldır neredeydiler o zaman" derken Ertuğrul "O olayın üzerinden yıllar geçti baba, açığa çıksaydık bu zamana kadar bekler miydiler. Hem basit bir bağışçı görünüyoruz sadece. O gün ne olduysa bize anlatmadığın ne varsa anlatmanın tam zamanı. Senin için gelmişlerdi" derken Mahir ve Eftalya sessiz kalmışlar Egemen ise orta yaşlı adama konuşma fırsatı vermeden hafifçe yan dönüp ortada ki büyük ekrana Mobese kayıtlarından birini yansıtmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahire'nin İncisi
Ficción GeneralNormalde biten bir kitaptır ama baştan yazarak yayımlıyorum. Rehnüma abisinin terörist ele başı olduğunu ve sevdiği adamın da gönüllü, gizli asker olduğunu bilmeden Mısır da Mahir ile dini nikâhını gerçekleştirip Türkiye'ye, sevdiği adamla evlenmeye...