Rehnüma hüzünle karışık aldığı duşunu tamamlayıp saten pamuklu pijamalarını giyindikten sonra yukarı katın yeni boyasına iç çekmeler eşliğinde bakıp aşağı kata indi ve sessizce kapıyı açarak karanlık odaya giriş yaptı.
Sessizliğin ve hareketsizliğin hakim olduğu odada yavaşça yürüyüp yatağın boş olan tarafına geçti ve örtüyü kaldırarak sakince yatağa uzandı. Yatağın diğer köşesinde sırt üstü yatan ve uyuyor gibi duran Mahire doğru dönüp ufak bir sesle burnunu çekerek ağlama isteğini geriye gönderdi.
Sekiz yıl öncesinde ne hayallerle Ankara'ya gelmişti ne olmuştu. Bu düşünce kırgınlığını fazlasıyla tetikliyordu. Sekiz yıl hiç arayıp sorulmamak, merak dahi edilmemek, düşündükçe içine oturan bir yumru oluyordu.
Bir yanı sıkıca sarılıp geçmişi çöpe atmak istese de diğer yanı kararından vaz geçmemesi gerektiğini söylüyordu ve o yanını dinleyerek sırtını genç adama doğru dönüp akan bir kaç damla yaşla beraber gözlerini kapattı, Mahir ise gözlerini açarak derin nefes eşliğinde karanlık odada tavana baktı.
Genç adam nereden tutarsa tutsun olmayacak, yapamayacak gibi düşünüyordu. Keza Rehnüma'ya da hak veriyordu ama içinde hızla büyüyen ümitsizlik bedenini sarmaya başlamıştı.
Rehnüma huzursuzlukla birkaç kere yattığı yerde dönüp durduktan sonra bedeninden gelen yorgunluğa kendisini teslim edip derin bir uykuya dalarken Mahir de genç kadına doğru kayıp hafifçe sarıldı ve dakikalar sonra o da huzursuz bir şekilde uykunun kollarına kendisini bıraktı ama her gün olduğu gibi gecenin üçünde uyanmadı bu sefer...
Sabahın ilk ışıklarında göz kapaklarını yavaşça aralayan genç kadın, kendisine sarılan ve gözleri kapalı olan Mahire birkaç saniye sessizce baksa da iç çekmenin eşliğinde kendisine gelip gece aldığı ama zorlandığı kararlılıkla kendisini geriye çekti, yataktan yavaşça kalktı.
Ağır adımlarla ve gerinerek banyoya yönelen Rehnüma'nın peşine, on dakika önce uyanan genç adam sıkıntıyla göz kapaklarını aralayıp yatakta sırt üstü döndü.
Daha yolun başındaydı biliyordu ki fazla yol kat etmesi gerekiyordu ama içinde hızla büyüyen umutsuzlukla bazı durumlarda nasıl başa çıkacağını bilememek kendisine olan sinirini had safhaya çıkartıyordu.
Saniyeler sonra sıkıntıyla yatağından kalkıp odadan ayrıldığında Rehnüma da işlerini halledip banyodan çıkmıştı. Yatağı boş gördüğünde kısa bir an kapalı olan kapıya baksa da kendisini koy vermenin zamanı olmadığını ısrarla hatırlatarak dağınık yatağı kısa zaman içerisinde toparladı, odadan ayrıldı.
Alt kattan gelen sesleri takip ederek mutfağa geçtiğinde ise iki kadını kahvaltı hazırlarken buldu, birisi domates doğrarken bir diğeri de salatalık soyuyordu ve gülümseyerek tezgâha doğru ilerleyip annesinin yanında durarak kendi dilinde konuştu.
"Günaydın, neden beni beklemediniz."
Hülya hanım akranıyla beraber kısaca güldükten sonra "Günaydın kızım" derken Şimal hanım da gülerek "Mutfağında bizi istemiyor musun yoksa Rehnüma" dedi.
Genç kadın yok artık dercesine bir bakış atıp buz dolabının kapağını açarak "Dün fazla yoruldunuz ondan diyorum anne, sende yani" dedi, çıkartılmayan malzemeleri çıkartmaya başladı. O sırada da ev kapısının açılıp kapanma sesi geldi, kısaca öksürdü.
"Çıkan Mahirdi herhalde."
"Ekmek almaya gideceğini söylemişti" diyen Hülya hanım önceden doğradığı biberleri, tezgâha kahvaltı malzemesi bırakan geç kadına gözleriyle gösterdi. "Kızım menemen yapacaktım da bi tava çıkartıp biberleri kavurmaya başla sen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahire'nin İncisi
Ficción GeneralNormalde biten bir kitaptır ama baştan yazarak yayımlıyorum. Rehnüma abisinin terörist ele başı olduğunu ve sevdiği adamın da gönüllü, gizli asker olduğunu bilmeden Mısır da Mahir ile dini nikâhını gerçekleştirip Türkiye'ye, sevdiği adamla evlenmeye...