Yaklaşık yarım saat içerisinde iki kadının da hızlı ve tecrübesi sayesinde saçları yapılmış tırnakları ten renginin tonlarında bir renkle renklendirilmişti. Son işlem olarak duvağının takılmasını bekledikten sonra hazır bir hâlde ayaklanıp beğeniyle makyajına, saçına baktı.
"Ellerinize sağlık, bugün de çok güzel iş çıkarttınız" derken kadınlardan biri gülümseyerek aynadan kendisine bakıyordu. Diğeri ise kısa zaman önce odadan ayrılmıştı.
"Beğenmenize sevindim ama son bir işlem kaldı."
Rehnüma hafif çatık kaşlarla arkasını dönüp "Ne işlemi" derken karşısında ki kadının gülen yüzüne anlamayarak baktı.
"Mahir beyin bir isteği vardı."
"Ne istedi."
Sorusunun cevabını alamadan yardımcı olan diğer kadın orta yaşlı bir adamla içeri girdi. Adamın elinde büyük ve derin bir çanta vardı. Diğer elinde ise orta boy siyah bir kutu.
Baktığı adam tebessümle odanın ortasına doğru gelip kutuyu makyaj masasının üzerine bıraktıktan sonra anlamayarak bakan kadına çevirdi gözlerini.
"Gelin takılarınız için geldim" deyip yan gözle yatağı gösterdi. "İzin verirseniz açayım bir bakın."
Rehnüma ağzı kapalı gülümserken tek eliyle yatağını göstermişti. Gelen adam da beklemeden yatağın uç kısmına gidip çantasını bırakarak hızla açtı, içinden takı setlerinin bulunduğu kutuları çıkartmaya başladı.
Genç kadın çıkartılan ve açılan setlere beğeniyle aynı zamanda inceleyen gözlerle birkaç dakika içerisinde baktı, içine sineni alarak makyaj masasında ki aynanın önüne geçti.
Beğendiği pırlanta setinin küpelerini takarken masada duran kutuya gözleri iliştiğinde "Kutu da ne var" dedi, arkasında bıraktığı adam çantasını toparlayarak cevapladı.
"Onu Mahir bey gönderdi, sizin içinmiş."
Rehnüma ikinci küpeyi takmak için kaldırdığı elini yavaşça indirdi, kutunun kapağını açtı.
İçerisinde gelinlik için çok fazla tanıdık gelen bir taç ve üzeri yazılı not kâğıdı bulunuyordu.
Gözlerinin hızla dolmaya başladığını hissederken gözlerini baktığı şeyden ayırmadan "Bana biraz izin verir misiniz" dedi.
"Tabii" diyen iki kadın tekrar gelmek üzere hızlı adımlarla odadan ayrılırken gelen adam ise çantasını toplamış "Hayırlı olsun" dedikten sonra iki kadının peşine odadan ayrılarak kapıyı kapatmıştı.
Eline almadan da eski tacıyla aynı olduğunu anlayan kadın yavaşça sandalyeye oturarak kutunun içinden yeni tacını çıkarttı.
Evet birebir aynıydı ama sekiz yıl öncesinde başından düşen taçta ki taşlar imitasyon ve daha küçüktü. Şimdi ise elinde tuttuğu tacın taşları değerli taşlarla yapılmış ve zarif bir gösterişli yapısı vardı.
"Onu da mı sakladın" derken istem dışı göz yaşları yavaşça akıyor, sebebini merak ediyordu.
Saniyeler sonra ağlamamayı istercesine gözlerini yukarı çevirip tacı masaya bıraktı ve birkaç kere gözlerini kapatıp açtı. Kendi kendine gülerken ikinci kez kendisiyle konuştu.
"Neden."
Karşısında Mahir olsa gülerek başka bir şey söyler, konuyu çabucak çevirirdi biliyordu.
Saniyeler sonra yavaş akan göz yaşlarını durdurup araladığı dudaklarından sesli bir nefes alarak gözlerini kutuya çevirdi, beklemeden içerisinde ki notu aldı. Hem ağlamak hem gülmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahire'nin İncisi
General FictionNormalde biten bir kitaptır ama baştan yazarak yayımlıyorum. Rehnüma abisinin terörist ele başı olduğunu ve sevdiği adamın da gönüllü, gizli asker olduğunu bilmeden Mısır da Mahir ile dini nikâhını gerçekleştirip Türkiye'ye, sevdiği adamla evlenmeye...