Gözlerini açtığında, yanında babası vardı.
"...baba?" Diye mırıldandı.
Bay Langton, hızlıca yerinde doğrulup Michelle'e eğilip elini sıkıca tuttu.
"Michelle, nasılsın? İyisin ya!""İyiyim..."
Doğrulmaya çalıştı, ancak çok hâlsiz hissediyordu bu yüzden babası ona yardım etti.
"Toplantın yok muydu?""Ne toplantısından bahsediyorsun?" Diye sordu Bay Langton, kaşlarını çatarak.
"Hastane bekleyebilir, sen daha önemlisin."Michelle, tebessüm etmişti.
"Nasılsın , daha iyi hissediyor musun?" Diye sordu Bay Langton, elini kızının yanağına koyup okşayarak.
"Hastaneye gidelim.""Gerek yok, tansiyonum düştü büyük ihtimalle."
"Yine de bir gözüksen-"
"Baba, gerçekten iyiyim."
"Hastaneden izin alacağım, evde seninle kalıp iyi olduğundan emin olmalıyım."
"Ben bebek değilim ya, kendime bakabilirim."
"Öyle deseniz de küçük hanım benim için bebekten farkınız yok."
"Ne bu şimdi ya?" Dedi gülerek Michelle." 6 yaşıma geri döndüm birden."
"İstersen kitapta okurum sana?" Demişti Bay Langton.
Michelle, kıkırdayarak başını eğdi.
"Kendi üzerine gitme, olur mu?"
Kızının saçını, kulağının arkasına ittirdi.
"Ne kadar üzse de güçlü olmaya çalış, bunu hep yaptın. Şimdi de yap.""Merak etme..." dedi Michelle, babasının elini tutup gözlerini kapatarak.
"İyi olaca-"
Michelle, sessiz kalıp nefesini verdi.
Gözlerini Eren'in yeşil gözlerine dikerek, tebessüm etti.
"Endişelenme, ben sahiden iyi olacağım.""Ama ben iyi olmayacağım!" Dedi Eren, sinirle." İyi olacağım demeyi kes, kafayı yiyeceğim!"
Gözlerini hızlıca açmıştı."Biliyorum, konuşmana gerek yok." Dedi Bay Langton, kızına sarılarak.
"Hiçbir şey demene gerek yok, anlıyorum."Başını babasının omzuna koyup gözlerini tekrar yumdu.
"Hey...""Efendim?"
"Siz...neden hep gidiyorsunuz?"
Bay Langton, dudağını ısırıp derin bir nefes alıp verdi.
"Ben gitmeyeceğim.""Çünkü kızınım. Ama annemden gitmiştin."
"Michelle..."
"Amacım bunu hatırlatıp kızdırmak d-değil ama..." babasından uzaklaşıp gülümsedi, gözleri doluyken.
"Sadece merak ediyorum. Sevdiğinizi söylüyorsunuz ama gidiyorsunuz. Seven insan gider mi ki?""Sana daha evvel de dedim, o benim gibi değil. Ben anneme ihanet ettim ve bunun savunulacak hiçbir yanı yok, dediğin gibi...sarhoş olmak bunu yapmam için bana hak vermiyor. Ancak Eren sana ihanet falan etmedi ki," Michelle'in gözlerini sildi." Bunu bir ayrılık olarak değil de, geçici bir ara verme durumu olarak düşün. Karşıma dikilecek kadar cesur olan çocuğun, gidecek kadar ödlekleştiğini düşünmüyorum."
"A-ama gitti."
"Fiilen evet," elini kızının kalbine koydu." Ancak asıl vedalar burada oluyor, sen veda ettin mi?"
"Sen anneme veda ettin mi baba?" Diye sordu Michelle, babasının sorusunu yok sayarak.
"Kızmayacağım, sadece merak ediyorum.""Hiçbir zaman. Asla da etmeyeceğim, onun yeri burası. Daima. Peki sen veda edecek misin Michelle?"
"Ben edemeyeceğim galiba." Demişti tekrar başını babasının omzuna koyarak.
"Ama çok kaçmıştım, gerçekten çok kaçtım!""Sssh, biliyorum biliyorum..." dedi Michelle'in saçlarını okşayarak.
"Ne kadar kaçtığını çok iyi biliyorum, ne kadar korktuğunu da.""Neden hep benim başıma geliyor?" Diye sordu, babasına sarılıp güç almak istedi.
"Bütün kötü şeyler benim başıma geliyor!""İyi insanlar fazlasıyla sınanır, Michelle."
"Ama ben iyi birisi değilim, hiç olmadım. Ben berbat, kötü birisiyim. Belki de bu yüzden mutlu olmaya hakkım yoktur."
"Sen sadece kötü şeyler yaşamış iyi birisin. Bu seni kötü yapmaz, güçlü birisi yapar."
"Baba..."
"Efendim prenses?"
"Beni seviyor musun?"
Bay Langton, Michelle'e belli etmeden gözlerini sildi.
"Bu da soru mu? Tabi ki seviyorum, sen olmasan n'apardım ben?""Gerçekten seviyor musun beni?"
"Seni her seyden çok seviyorum, kızım. Sen, bu dünyanın bana verdiği en güzel şeylerden birisin."
"Gerçekten bu kadar mı seviyorsun..."
"Elbette seni çok seviyorum, Michelle. Bir kere sen olmasan hayatımın ne kadar sıkıcı olacağını düşünemiyorum bile."
"Biliyor musun...ben de seni seviyorum."
Bay Langton, kızını kendisine daha sıkı bastırmıştım.
"T-teşekkür ederim.""Neden teşekkür ediyorsun?" Diye sordu Michelle.
"Çünkü bunu en son duyduğumda çok küçüktün."
"Bence annem bizim küs kalmamamızı isterdi."
"Ben de öyle düşünüyorum."
"Sen gitmeyeceksin değil mi?" Diye sordu Michelle, ifadesiz bir şekilde babasına sarılırken, yere bakıyordu.
"Hep benimle kalacaksin, değil mi?""Git desen de gitmeyeceğim."
"Söz verir misin?"
"Söz veriyorum."
"Teşekkür ederim." Dedi gözlerini kapatarak.
"Michelle?"
Michelle, daha fazla konuşmamıştı.
Kızını kendinden uzaklaştırıp, tekrar yastığına başını koydurdu.Çok yorgun gözüküyordu, bu yüzden tekrar uyumuştu.
Zaten tüm gece uyuyamamıştı.
Hem nasıl uyuyacaktı? Odanın her bir köşesinde Eren'le yaşanmışlığı vardı.
O yatakta çok nadir tek başına yattığını hatırlıyordu.Eğilip kızının alnına bir öpücük kondurdu Bay Langton.
"Geçecek, her şey düzelecek."Bir sey itiraf ediyim mi belki bazılarınız anlamıştır zaten ama ben normalde Michelle'in babasını öldürecektim hatta Eren'le yüzleştiği bölümde eşinin fotoğrafına bakıp bir seyler demişti.
Ancak bence şuan bir baba sevgisine, arkadaş sevgisinden daha çok ihtiyacı var o yüzden babasını öldürmeyeceğim ve iliskilerini güzelleştireceğimAyrica bu bölümü yazarken baya baya agladim gahchshz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game.||Yeager.
Short Story"Kısa bir süreliğine onunla beraber olursan, tamamen seninim." Bu cümle dudaklarının arasından kolayca çıksa da, onu ileride bunu söylediğine pişman edecekti.