37•

347 50 34
                                    

"Nereye gittiğini biliyor musun?" Diye sordu Michelle, nefes nefese.

Zeke, şaşkınlıkla kapısındaki saçı başı dağınık pijamalı kıza bakıyordu.
"Michelle, bu saatte-"

"Dakikalarımı harcıyorsun! Nerede onu söyle yeter!"

"Yapamam." Dedi Zeke, ciddi bir şekilde." Çünkü ona bir söz verdim, ağabeyi olarak arkasında durmalıyım."

"L-lütfen..." dedi Michelle, dolu gözleriyle." Lütfen, yalvarıyorum." Demişti başını eğip ağlamaya devam ederek.

Zeke, sertçe yutkundu.
"Bu ağlayan kız sahiden Michelle mi?"
Derin bir nefes aldı.
"Abisi olarak verdiği kararlara saygı duymalıyım, Michelle."

Michelle, başını kaldırmadan ağlamaya devam etti.

"Ancak verdiği kararın doğru bir karar olduğunu zannetmiyorum."
Michelle, başını kaldırıp ona baktı.
Zeke, saatine bakıp iç çekti.
"Ancak yetişebileceğini de düşünmüyorum, saat 10 ve Eren'in uçusu 10:30'da. Yarım saatte oraya ulaşamazsın."

"Nereye gidiyor?!" Diye sordu Michelle, hızlıca." Yerini söyle. Nereye gidiyor?!"

"Amerika'ya California'ya uçacağını söyle-"

Michelle, hızlıca Zeke'dan uzaklaşıp koşarak evin bahçesinden çıktı.

"EN AZINDAN TERLİK GİYİNSEYDİN!"

Arabasına binip, kapıyı sertçe kapadı ve emniyet kemerini bile takmadı. Arabayı çalıştırıp gaza bastığında, hız sınırına aldırış etmeden sürmeye devam etti.

Gözü sürekli arabanın saatine gidip geliyordu. Evet, yarım saatte orada olacağını düşünmüyordum elbette ancak yine de onu görebileceğini umut etmekten başka bir çaresi yoktu.

Dakikalar birbirini kovalıyordu ve anca havalimanına giriş yapmıştı. Arabasını en olmadık yere park edip indi, muhtemelen ceza yiyecekti ancak umursadığı söylenilemezdi.

"Aptal çocuk, böyle gidemezsin!"

Koşarak havalimanından içeri girdi.

Etrafa hızlıca bakındığında, sonunda dış hatlar tabelasını görebilmişti. Oraya doğru hızlıca koşarken, etraftaki insanlara bir bir çarpıyordu.

Üstelik ona bakan pek çok kişi vardı çünkü üzerinde pijamalarıyla ve dağılmış bir topuzla havalimanında koşturan kız görmeniz her zaman başınıza gelecek bir şey değildi.

"Neden bu lanet yer bu kadar kalabalık?!"

Koşturmaya devam ederken, sonunda Amerika seferlerini bulmuştu. Ancak nefes nefese kalmıştı ve biraz soluklanmaya ihtiyacı vardı.
Terden saçları yüzüne yapışmıştı.

Sonunda onu gördüğünü sandığında, gülümseyerek yanına gitti ancak ona dönen kişi Eren değildi.

Özür bile dilemeden etraftaki kişilere baktı.
"EREN!" Diye bağırdı, ancak ona ses veren kimse olmadı.

"Birini mi kaybetti acaba?"

"Bu hâlde gelmiş, yazık kıza cidden."

"Güvenliği mi çağırsak?"

"EREN!" Diye bağırdı, tekrar.
Bilet kontrolünün oraya geldiğinde ise kontrolden geçenlere bakıyordu. Ancak o kadar kalabalıktı ki, göz gözü görmüyor denilebilirdi.

"EREN!" Diye bağırdı, tekrar."EREN!"

"Hanımefendi, yardımcı olabilir miyim?"

"Ben sevgilimi arıyorum," dedi Michelle, alelacele." Rahatsızlık verdiğim için üzgünüm ama- EREN NEREDESİN BE ADAM?!" Diye bağırdı avazı çıktığı kadar.
"Çok üzgünüm, lütfen beni çıkarmayın!" Dedi tekrar ağlamaya başlayarak.
"Gerçekten onu bulmalı ve gitmesini engellemeliyim!"

"Aradığınız kişiyi tarif edebilir misiniz? Güvenlik arkadaslarıma bildireceğim, ancak bu şekilde bağırırsanız sizleri çıkarmak zorunda kalacağım."

"O..." dedi yutkunarak." 1.83 boylarında, çok güzel zümrüt gibi yeşil gözlere sahip ve ve..." elini sallayarak saçlarını gösterdi." Uzun koyu kahve saçlara sahip, gerçekten uzun ve harika saçları var genelde topuz yapıyor. 82 kiloydu en son, kaslı birisi genelde sarılınca kolları arasında kaybolurum ve ben onu sahiden çok seviyorum...hckh!" Hıçkırıp burnunu çekti." Lütfen bulun onu!"

"Hangi uçuştaydı?"

"C-California'ya gidecek! 10:30 uçuşu."

Güvenlik, elineki telsizi dudaklarına götürdü.
"California, 10.30 uçuşu, Eren Yeager. Yeşil gözleri ve uzun kahverengi saçları olduğu söyleniliyor 1.82 boyu var, bulun onu."
"Anlaşıldı."

"Arkadaşlarım onu arayacaklar, yani burada bağırıp durmayın olur mu?" Dedi güvenlik, Michelle'in koluna girdi.
"Sizi oturtturayım."

"A-ama-"

"Daha fazla bir şey yapamazsınız, inanın bana. Hem, öncelikle kendinize acıyın, baksanıza ayaklarınız mahvolmuş, yalın ayak gelmemeliydiniz."

Eren, bilet kontrolünden geçmiş, servisle uçağa getirilmişti. Kulağındaki kulaklıkla şarkı dinliyordu, ancak bu moralini düzeltmenin yanından bile geçmiyordu.

"Eren Yeager, bu uçakta mı?" Diye seslendi Hostes, ancak kimseden ses gelmemişti.
"Eren Yeager!"

Eren, başını cama çevirip dışarıyı izledi.

"Hayır, bu bölümde öyle birisi yok." Dedi Hostes, güvenliğe.

Güvenlik, başını salladı ve telsizini kaldırdı.
"Bu bölüm de böyle birisi yok."

"Eren Yeager mi?" Diye mırıldandı Eren'in yanındaki çocuk.
Yanındaki Eren'e baktı.
Bilet kontrolünde pasaport ve biletini görmüştü.

"...Tekerlekler tamamen durana kadar ve kemer ikaz ışıkları sönene kadar yerinizden kalkmayın. Gösterdiğiniz ilgi için teşekkür eder, iyi uçuşlar dileriz."

Çocuk, dirseği ile Eren'i dürttü.
Eren, başını çocuğa çevirip kulaklığını çıkardı.
"Buyur?"

"Sen Eren Yeager mısın? Pasaport ve bilet kontrolünde görmüştüm, arkandaydım."

"Evet, benim."

Uçak, hızlıca kalkışa hazırlandığında çocuk iç çekti.
"Çok geç..."

"?"

"Az evvel adın anons ediliyordu."

Kaşlarını çatmıştı, Eren.

"Sanırım birisi seni arıyordu."

Michelle'i bu duruma sokan hayat bize neler yapmaz

Game.||Yeager.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin