Merhaba.
Öncelikle, bu sayfayı yeni bölüm amacıyla açıp hayal kırıklığı yaşayanlardan özür dilemek istiyorum. Aslında ben hepinizden özür dilemek istiyorum.
Bölüm gelmeyeli bir haftayı geçti, farkındayım. Her gün bilgisayarın başına geçip yazmayı denedim, ama yok arkadaş. Olmuyor! Zihnimde kurduklarımı bir tülü aktaramıyorum. Tabii bunun başka sebepleri de var.
Yaklaşık 2 haftadır hastayım, bücürükler. Ağrım gittikçe şiddetlendi. Ne bilgisayar başına geçebildim, ne bir şey düşünebildim. Uyuyamadım bile, düşünün! Her gece kurulu saat gibi kalkıyordum. Uyuyamıyordum, ders çalışamıyordum, çok fazla hareket edemiyordum ve bölüm yazamıyordum. Son birkaç gündür daha iyiyim. En azından artık uyuyorum ama malasef bölüm hala bitmedi. Sıkıntılı günlerimde yazabildiğim kadarıyla yazdım. 46. Bölüm aksine oldukça kısa oldu. Hatta berbat bile oldu diyebilirim. Ve şimdi, sınav haftasındayım. Bugün sınavım vardı, yarın sınavım var… (Hem de matematik!) Diğer günler dershanem var. Ve benim bilgisayarı elime alabileceğim saat sayısı o kadar kısıtlı ki. İnanın bana yayınlamaya çalıştım. Ama yok, olmuyor.
Nihayetinde, hepinizden teker teker özür dilemek istiyorum. Sizi çok fazla beklettim. Hemde gereğinden çok. Ama elimde olan bir şey değil. Raporum olmadığı için hasta halimle okula gittim ve kaç kere geri dönüp dönmeme arasında kaldım. E, haliyle gelince de çok yorgun oluyorum.
Kısa keseyim en iyisi. ÖZÜR DİLERİM. Gerçekten ama gerçekten. Bu kadar bekletilmeyi hak etmiyorsunuz.
Yazdığım kadarıyla şimdi paylaşacağım. Devamını da en kısa zamanda yayınlayacağım. Şimdilik elimden bu kadarı geldiği için çok üzgünüm. Ve ayıca, bu yazdıklarımı hiç daha önce okumadım. Yani sadece, yazarken yazdığım şeyler. :D Cümle tuhaflığına bakmayın siz. Yani bir şeyleri değiştirebilirim. Bunu da bölüm gelince anlarsınız, umarım.
İyi okumalar!
(Ve, ve, ve, son bölüme gelen yorumlar için çok çok teşekkür ederim!)
--
25 Ağustos 2012, Batı Kıyısı Emniyet Müdürlüğü yakınları, Harliç.
Sabah, 05:30 sıraları.
Genç adam, elini silahının olduğu cekete doğru götürdü ve alıp sırtına geçirdi. Ailesini uyandırma niyetinde değildi. Bu yüzden hareketleri olabileceği kadar yavaşlattı ve kapıyı yavaşça açtı. Ufacık bir gürültüde uyanan küçük bir kızı vardı. Daha bir yaşını doldurmasına birkaç ay vardı. Ama ona tıpatıp benziyordu. Adam, kapıdan çıkmak üzereyken durdu; geriye döndü. Adımları çocuklarının odasına doğru sürdürdü ve üzerinde, “Hoş geldin Akra!” yazan kapıyı yavaşça açtı. Pembe kurdelelerle süslenmiş beşiğe doğru ilerledi ve yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. Dünyalar güzeli bir kızı vardı genç adamın. İki kız çocuğu olmasına karşı, hala genç ve diriydi. Yaşıtlarından kolaylıkla ayrılıyordu ve hanımları cezbeden bir yakışıklılığı vardı.
“Kızım…” diye fısıldadı adam. Bebeğin göz kapakları hızlıca aralandı ve ağzındaki emziği emmeye başladı. Ses çıkarmadı; sadece babasına baktı. Sanki olacakları önceden farkında gibiydi bebek. Genç adam kızını kucağına aldı ve alnına sulu bir öpücük kondurdu. Tekrar beşiğe geriye bıraktı ve gözlerini eliyle kapattı. Bebek, sanki bu hareketi beklermiş gibi yaptı ve tek bir çıt dahi çıkarmadan gözlerini kapattı. Genç adam omzu dikleştirirken, odadan ayrılmak üzere adımlarını harekete geçirdi. Kapıyı kapattı ve koridorda ilerledi. Hemen yan odadaki, yatak odasına girdi ve karısının uyanmadığını fark etti. Uyanacağını düşünmüştü. Paranoyak bir karısı vardı. Ufak bir harekette hemen uyanıyordu ama bu sefer uyanmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIKINTI
Roman pour AdolescentsYayınlama Tarihi:6 Temmuz 2014 [Tamamlandı, düzenlemede.] •Bu ad ile yayınlanan ilk hikayedir. Taklitleri değil, aslını okuyun.• ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬ Dizlerini karnına çekmiş, boş gözlerle evine girip çıkanları izleyen küçük bir kız çocuğu. Ağlamaktan ko...