54.Bölüm. "Hâkimiyet."(Part 1)

11.1K 480 144
                                    

Sondaki notu okumanız gerçekten çok ama çok önemli.İyi okumalar!

 ••

54.BÖLÜM. "HÂKİMİYET."

Derin'den,

Hastane odasının mavi duvar kâğıtlarına bakarken bir kez daha iç çektim. Poyraz'ı normal odaya almayı akıl etmişlerdi ve bu büyük ölçüde içimi rahatlatmıştı. Ama yine de etraftaki makinelerin sesi beni rahatsız ediyordu. İç çekişlerim artık nefes alış veriş hızıma ulaşmıştı.Elimdeki kitabın kapağını kapatıp geriye yaslandım. Poyraz uyuyordu. Üzerine mavi bir tişört giydirmiştim-evet, ben-ve saçları son derece düzenliydi. Dağınıkken daha yakışıklıydı ve bunu içeriye sürekli gelen hemşirenin fark ettiğini biliyordum. Saçları düzenliyken daha az dikkat çekiciydi.

Bir kez daha iç çektim.

Bir ara o kadar canım sıkılmıştı ki, saçlarını örmeyi bile düşünmüştüm. Ama bundan vazgeçmiştim çünkü uyandığında hoş şeyler olmayabilirdi. Aslında bunların hepsi kendime yaptığım bir oyundu. Düşüncelerimin arsızca sızmamasını sağlıyordum yalnızca. Artık öğrenmiştim. Geri plana atmayı öğrenmiştim. Yıkıntıların varlığını hâlâ hissedebiliyordum. Oralarda bir yerlerde, havaya karışan küllerin kışkırtmasını hissedebiliyordum. Dizginleri elime almayı öğrenmiştim. Hâkimiyeti almam kaçınılmazdı; almıştım da. Beni boğan o yerde, nefes almayı öğrenmiştim. Yalnızca... Bazı şeyler hala direniyordu. Kafamın içinde hâkimiyeti istemeyen çok şey vardı. Birçok şey.

 Hatırlamak istemiyordum.Gökhan... Hayır! Hayır! Hatırlamak istemiyorum!

Kafamı önüme alıp elimi şakaklarıma bastırdım. Elimle yaptığım baskının, hatıralarımı ezmesini istiyordum. Özellikle birkaç saate ait olanları. Elimi Poyraz'ın saçına daldırdım ve suratını izlemeye başladım. Yüzüne renk gelmişti; ama dudakları... Gökkuşağının arasında kalmış bir fırtına gibiydi. Hâlâ solgundu. Hâlâ kendisine renk verecek olan şeyi bekliyordu.

Dudaklarım yana doğru kıvrıldığında, odayı sessiz bir tını doldurdu. Poyraz yavaş hareketlerle ayıldı ve gözleri kısa süre içinde benimle buluştu. Ondan hamle beklemeden, "Egoist..." diye fısıldadım. Uykusundan yeni uyanmanın verdiği şaşkınlıkla bir süre kalsa da, sonunda o solgun dudaklarında bir tebessüm oluştu.

 "Bücürük..."

Elimle avucunu sıktım. "İyi misin?"

"Sen buradasın. Elbette iyiyim."Elimi yarasının üzerinde gezdirdim. Sargıyla kapanmıştı ama hâlâ yaradan sızan kanlar belli oluyordu.

Uzun bir süre sessizlik olmuş olmalı ki, Poyraz "Hey?" diye seslendi. "Sen iyi misin?"

Gözlerimin yaşlandığını hissettiğimde kafamı Poyraz'ın göğsüne koydum. "Evet." Değildim. Hiç iyi değildim.

Elleriyle saçımı okşamaya başladığında, gözlerimi kapadım. Konuşmamız gerektiğinin farkındaydım. Sormam gerekenler ve elbette onun bana sorması gerekenler vardı. Yoğun bakımda neden şoktaymış gibi göründüğümü soracaktı. Neden üstüm kan içinde geldiğimi soracaktı. Neden başımda çizikler olacağını soracaktı. Aklını kurcalayan sorular olduğunu biliyordum; cevaplar da benim aklımı kurcalıyordu. Bunun yanında benimde sormam gereken bir soru vardı. Tek bir soru. Aynı zamanda sormaktan korktuğum soru. Korkuyordum çünkü yeni bir yıkıntı istemiyordum. Cenneti tatmışken, yeniden cehennemi yaşamak istemiyordum.

"Yalancı bücürük." Güldüm. "Değilim..." Diyerek inkâr ettim.

Poyraz'ın kafamı okşayan eli birkaç saniyeliğine durdu. Ardından, "Neye 'değilim'?" diye sordu.

YIKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin