Kendi Adında Kaybolan Kızın Hikâyesi. (FİNAL part 2)

10K 422 255
                                    



Bu sayfayı açmadan önce müzik listemde bu şarkı çalmaya başladı. Bir kez daha koymuştum galiba. Ama olsun. Şiddetle dinlemenizi öneririm.

(...)

Yeniden, sevgili bunu bulan kişi,

Artık hikâyemi biliyorsun. Dürüst olmak gerekirse, buradan sonra ne yazacağımı hiç düşünmemiştim. Ama bir yerden başlamam gerek, değil mi?

Poyraz'ın bana ne bıraktığını görmek için deniz fenerine yeniden döndüm: Denizin dalgaları dövdüğü o güzel yere. Benim için bir yazı yazmış, biliyor musun? Neyse, en azından artık biliyorsun. Sana yazdıklarını söyleyecektim; ama son anda, son derece harika zihnimde bir düşünce oluştu. Poyraz ile olan gizli bir anım olmasını istiyorum. Yani, hayır, neler yazdığını asla bilemeyeceksin. Tabi, ruhsal bir hastalığın yoksa ve bunun peşinden gidecek kadar deli değilsen. Umarım beni bulamazsın. Çünkü inan bana, haftalardır ağzımdan tek kelime 'olur' du. O kelimeyi de psikologuma, bana yaşadıklarımı yazmak isteyip istemediğimi sorduğunda söylemiştim. Psikolog fikri tamamen Poyraz'a ait. Bana yazdığı notun sayfalarının arasına bir kart sıkıştırmıştı, bende yaptım.

Bazen, geceleri aniden uyanıyorum. Aldığım nefes bana yetmiyor, tıkanıp kalıyorum. Gözlerim yaşarıyor, çoğu zaman gözyaşlarımı tutacak gücüm olmuyor. Saatlerce ağlıyorum. Sonra açık unuttuğum penceremden Poyraz içeriye giriyor. Deri ceketini, ilk odama girdiğinde sigara içtiği sandalyeye fırlatıyor, yanıma gelip kafasını karnıma gömüyor. Sonra, deli gibi özlediğim sesiyle, "Uyu," diyor. Poyraz'ı dinliyorum. Kafamı yastığa gömüp, Poyraz'ı rahatsız etmemek için hıçkırıklarımı gizliyorum.

Poyraz gitti. Ama ben her gece onun yanında uyuya kalıyorum. Ya da, Poyraz benim yanımda uyuya kalıyor diyelim. Çünkü teknik olarak benim evimde, benim odamda ve benim yatağımda uyuya kalıyoruz.

Her dövüşlere gittiğimde, kafamı seyircilere çeviriyorum. Biliyor musun, Poyraz yine orada oluyor. Deri bir koltukta oturup, sigarasını içerken beni izliyor. Bazen ayağa kalkıp gülümsüyor. Bende gülümsüyorum. Çünkü biliyorsun, gülüşüm cennetin bir kanıtı.

Gece eve dönerken, bir adım gerimden gidiyor hep. Arada kafamı çevirip arkaya bakıyorum. Göz göze geldiğimizde saçlarını karıştırıyor, ilerlemem için parmağıyla işaret ediyor. Kapüşonumu kafama geçirip, Poyraz'ın dediğini yapıyorum. Evin kapısından içeriye girmeden önce, tekrar geriye dönüyorum. O gece, aşağıya gelmemi söylediği gece durduğu sokak lambasının altında duruyor. Işık tepeden vuruyor, yüzünü göremiyorum. Ama gülümsediğini biliyorum. Bende gülümsüyorum.

Yanıma gelmediği gecelerde, ona iyi geceler mesajı atıyorum. Mesajı gördüğündeki surat ifadesi aklıma geliyor, gülümsüyorum.

Poyraz vasiyetinde mal varlığını bana bırakmış. En azından yüzde seksenlik bir kısmını. Geriye kalan kısmı tamamıyla Minel'e ait. Yani artık deli gibi zenginim. Ama o paraya dokunmadım. Tek bir tanesine bile. O paralara en son Poyraz dokunmuştu. Ve öyle kalmasını istiyorum.

Poyraz o gün, gözlerini benim üzerimdeyken kapadı. Dudakları son kez benim dudaklarımın üzerindeydi. Yüzü avuçlarımın içindeydi. Son sözlerinde hissetmemi istedi. Bende hissediyorum. Son zerreme kadar acıyı hissediyorum.

Poyraz, kalbimi hiç olmadığı kadar kıracağını söylemişti. Ve yaptı da. Ben daha önce hiç bu kadar paramparça olmamıştım. Yıkıntıların ardındayken bile, paramparça değildim.

Poyraz gitti, yıkıntılarımı da beraberinde götürdü. Artık özgürüm. On sekiz yıldır içeride olan Derin, koşarak uzaklaşmıştı benden. Ne ironi ama: Bunca yıl kaçtığı şey benmişim meğerse.

Ecmel ve Bartu'yu merak ediyorsundur, onlardan bahsetmeliyim galiba. Ecmel, Suat'ı vurdu. Suat öldü. Her şey bittikten sonra, Poyraz'ı üzerimden çeken Bartu'ydu. Gözleri kapalıydı, biliyor musun? Yüzü solmuştu. Ama dudakları kıpkırmızıydı. Tıpkı benimkiler gibi.

Ecmel beni o halde görmeye dayanamadı. Orada baygınlık geçirdi. Ambulans geldi. Poyraz'ı çığlıklarımın arasında sedyeye koydular. Üzerini siyah bir örtüyle kapattılar. Ambulans gözden kaybolana kadar, koşacak halim kalmayana ve nefesim kesilene kadar peşinden koştum. Poyraz'ı böyle uğurladım. Poyraz'ı son görüşüm oldu. Cenazesine gitmedim. Çünkü eğer gitseydim, asla Poyraz'ın üzerine toprak atmalarına izin vermezdim. Asla.

Bartu ve Ecmel iyi. Artık Almanya'da yaşıyorlar. Ecmel bana her zaman orada yaşamak istediğini söylerdi. Onlar adına gerçekten mutluyum. Mutlu olmayı hak ediyorlar.

Gökhan... İyi. İkimizde çabalıyoruz.

Sanırım anlatacaklarım bu kadar. Şuan bu satırları son kez Poyraz'la beraber olduğum deniz fenerinden yazıyorum. En tepesinden. Rüzgar arada çok şiddetli esiyor, nedense hep ağladığım zamana denk geliyor. Birazdan bu kağıtları cam bir şişenin içine atıp, denize savuracağım. Buda şuan bu yazıları nasıl okuduğunun sebebi oluyor.

Poyraz'ı her an hissediyorum. Tek bir anım dahi onsuz geçmiyor.

Bıraktığı notta, geceleri gelip bazen şuan oturduğum yerde oturduğu yazıyor. Buradan her yeri görebiliyormuş. Şehrin ışıklarını ve daha nicelerini. Bana o ışıkların sonsuz olduğunu yazmış. Ve beni, göremediği ışıklar kadar sevdiğini.

Benim hikâyem bu kadardı. Buraya kadar okuman büyük bir başarı. İtiraf etmeliyim, pek güzel bir hikâyem yok.

Şuan güneş batıyor. Zamanım az. Bir an önce şu lanet cam şişeden kurtulmak istiyorum. Daha sonra ne mi yapacağım? Poyraz ile beraber göremediğim tüm ışıkları izleyeceğim.

Benim adım Derin.

Ve bu da, kendi adında kaybolan kızın hikâyesi.

Yazdığım satırları son kez okuduktan sonra, hepsini katlayıp şişenin içine koydum. Tıpasını sıkıca kapattıktan sonra ayağa kalktım. Batmakta olan güneşe baktım. Daha sonra kafamı çevirdim. Poyraz gülümsüyordu. "Atmayacak mısın?" diye sordu. Kafamı salladım. Birkaç adım geriye çekilip hızla şişeyi denize fırlattım. Deniz sakindi, şişeyi gözden kaybolana kadar izledik.

Tekrar eski yerime çöktüm. Poyraz'ın oturması için biraz kenara kaydım. Gözlerimi güneşe çevirdim. "Gerçek değilsin," diye fısıldadım. Poyraz'ın oturduğu yere döndüm. Gülümsedi, o an hızla rüzgâr esti. Saçlarım yüzümü kapattı, elimle saçlarımı düzelttim.

Poyraz gitmişti.

Gülümsedim.

Gözlerimi batmakta olan güneşe tekrar çevirdim. Şehrin ışıkları ortaya çıkmaya başlıyordu.

"Benim adım Derin," diye fısıldadım rüzgâra. "Ve bu da, kendi adında kaybolan kızın hikâyesi."

SON.

--

Şuan bir şey yazacak durumda değilim. Gerçekten, değilim. Tek düşünebildiğim son kez Derin'i yazdığım. Yorumlara tek tek bakacağım. Lütfen, düşüncelerinizi görmek istiyorum. Yorum yaparken kendinizi bir yazarın yerine koymayı unutmayın, bu da bir ricam.

Yarın bir veda konuşması yazacağım. Ama bu gece değil. Daha fazla yazacak gücüm kalmadı.

Her şeye rağmen, bu benim sonum. En baştan beri bu benim sonumdu. Okuduğunuz için teşekkür ederim.


YIKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin